30 Mayıs 2014

Honda Civic Type-R (Ep3)


Honda – Civic Type-R (Ep3)

Dünyanın çeşitli yerlerinde yetiştirilen üzümlerin renkleri de çok çeşitlidir. Şarap yapımında kullanılan üzümlerin renkleri iki ana gurupta toplanır. Sarı ile yeşil arasında rengi olanlara beyaz üzüm, kırmızı ile mavimsi renk arasında olanlara siyah üzüm denilir. Kırmızı şaraplar siyah üzümden yapılırken, beyaz şaraplar ise sarı ve yeşil üzümden yapılırlar. Kaliteli kırmızı şarabı, ancak kırmızı üzümü soymadan kabuğu ile birlikte kullandığınızda elde edebilirsiniz. 
Yıllanma terimini bütün şaraplar için kullanmak yanlıştır. Eğer şarap ileride yıllandırılacağı düşünülerek imal edilmişse bu gerçekleşebilir. Özellikle sofra şarabını yıllarca saklamak ona değer kazandırmaz. Yıllandırılabilen şaraplar çok seçkin bir tür kırmızı şaraplardır. Dünyada üretilen bu tür şarapların ancak yüzde 5´i yıllanmaya uygundur.
2014 yılında sahip olduğum ve incelemesini gerçekleştirdiğim safkan bir spor otomobil olan 2002 model Honda Civic Type-R EP3’ü yukarıdaki betimleme ile en iyi şekilde tanımlayabiliriz. Yıllandıkça değer ve güzellik kazanırken, ilk günkü kondisyonundan ödün vermeyen iddialı ve karizmatik bir karakteristiğe sahip… 
Type-R EP3, ilk olarak 18 Ekim 2001 yılında Honda Motor tarafından Tokyo’da tanıtıldı.  Otomobilin tasarım konsepti hatchback bir “mermi” üzerineydi. Bu araçta üstün bir motor performansı ile,  fren ve viraj konularında iddialı ve heyecan verici güçlü bir tasarım fikriyle yola çıkılmıştı…
2001-2005 yılları arasında dünyada üretilen toplam EP3 Type-R sayısı 35.190 adettir. Bunların 18,033 adeti İngiltere, 12,422 adeti Avrupa ve 4,735 adeti Japonya’da bulunmaktadır.
Honda Türkiye A.Ş. resmi rakamlarına göre Türkiye'de ki EP3 Type-R satış adetleri ise; 2001/1 Adet Test Aracı, 2002/21, 2003/34, 2004/44, 2005/12 olmak üzere Toplamda 112 adettir.
Type-R’ın özel bir otomobil olduğunu her detayından anlayabileceğiniz gibi, R ile başlayan üretim kod numarası da bunu belirginleştiriyor. 
2002 model bir araç olmasına rağmen, etkileyici tasarımı ve güçlü hatları ile trafikte birçok sıfır spor otomobilden daha çok ilgi ve alaka görürken, performans anlamında da birçok turbo destekli aracın dahi yanına yaklaşamayacağı bir performans sergilemektedir. 
Trafikte ilerlerken veya park ederken çoğu zaman resim çekmek isteyenlerin ve çocukların yanaşıp “kaç yapıyor abi bu” sorularına maruz kalıyorsunuz… Hal böyle olunca bu kadar dikkat çeken bir araca Trafik Polislerinin de tekrar tekrar kafasını çevirip bakmasını yadırgamamak gerekiyor. Trafikte sizi tahrik etmek isteyen, tamponunuzun dibine kadar sokulanlar sebebiyle çokça sabrınızı sınamanız ve nefsinizi köreltmeniz gerekiyor. Aksi halde her defasında rakibinizi nakavt etmeniz aşırı güven ve sonrasında hoş olmayan durumları beraberinde getirebilir… 
Renk olarak piyasada en çok siyah ve gri ile karşılaşmak mümkün. Fakat aracın hatlarını belirginleştirmesi ve agresif bir ruh katması sebebiyle kırmızının bu araca en çok yakışan rengi olduğunu söyleyebilirim. Kırmızının bu araçtaki isimlendirmesi, Milano kırmızısı şeklinde geçiyor.
Aracın kalbi Honda’nın adeta tekniğini konuşturduğu 1998cc, 200Hp ve 196Nm değerlerine sahip İ-VTEC DOHC motorundan oluşuyor. Maksimum gücünü 7400devirde veren araç, maksimum torkuna ise 5900devirde ulaşıyor. Standart araçlarda devir kesici 8100devirde devreye giriyor. 
Type-R EP3’de kullanılan motorun tarihçesi şu şekilde gelişiyor; 2000'li yılların başında üzerinde çalışılan V6 J35 i-VTEC VCM motordan farklı olarak daha küçük hacimli ve 4 silindirli bir güç ünitesi yapılması fikri de Honda mühendislerinin aklındaydı. 2000'li yılların ortalarına varmadan Honda bu yeni 4 silindirli i-VTEC motoru geliştirmiş ve kullanılabilir hale getirmişti. Yeni nesil motora K Serisi adı verilmiş ve hacim için de 2000cc ve 2400cc'de karar kılınmıştı. Çift eksantrikli i-VTEC'li bu yeni nesil motor, farklı versiyonlarla 150-156HP aralığında güç üretiyordu. Mühendisliği yine Toyota ile ortak çalışılmış bir motor tipiydi ve bu nedenle Toyota'nın 2001'de kullanmaya başladığı 1600cc VVT-i motoruyla çok benzerdi.
Emme eksantriğinin kafa kısmında yağ basıncıyla çalışan bir nevi elektronik kontrollü bir ayarlı kasnak mekanizması vardı. Bu sistem aracın ECU'sundan alınan hız, eğim ve ağırlık verilerini işleyerek, her hangi bir devirde ,herhangi bir açıyla motoru avansa ya da rötara çekebiliyordu. Bu işleme aynı zamanda sübap bindirmesi de deniyor.
İ-VTEC DOHC "R" K20A2 Type-R
K Serisi motorlardan, Honda'nın Civic Type R serisi için de 2000cc'lik 200HP gücünde yeni bir güç ünitesi hazırlanıp, K20A2 koduyla üretime alınıyor. Temel özellikleri diğer K Serisi motorlarla aynı olmakla birlikte, ilave olarak Valve Lifting denilen bir özellik de mevcuttu bu motorda. Valve Lifting aslında önceki nesil VTEC'lerdeki Low/High Cam Process eksantrik profillerinin de bu motora adapte edilmiş haliydi. Yani K20A2 kendini hem emme eksantriğinin ucundaki hidrolik ve elektronik kontrollü ayarlı kasnak mekanizmasıyla avansa ya da rötara alabiliyor ve hem de daha fazla hava alabilmek için eksantriklerin açılma mesafelerini artırabildiği gibi egzoz tarafının da daha fazla açılmasını sağlayarak daha hızlı tahliye yapabiliyordu. Sonuçta ortaya şöyle korkunç bir manzara çıkıyordu, elektronik olarak kontrol edilen ve hem daha uzun süre ve hem de daha fazla miktarda açılabilen bir emme sistemiyle, emme sübap zamanalamasına bindirilebilen ve daha fazla açılabilen bir egzoz sübap zamanlaması. İşte tüm bu özelliklerinden ötürü bu motora "K Monster" ismi bile takılmıştı.
K20A2 motor, 2001-2005 yılları arasında Honda Civic Type-R’da, 2002-2004 arasında Acura RSX- Type-S’de ve İntegra DC5-R modellerinde kullanılmıştır. 
Avrupa’da CTR (Civic Type R) kodu ile tanımlanan Type-R EP3’ün tasarımında ("R", İngilizce: "Racing-yarış") araç ağırlığını azaltma, performans potansiyelini arttırma, motor ayarı (tuning), özel süspansiyonlar gibi yarış koşulları özelliklerini sağlamaya odaklanılmıştır. Type-R modeli ilk olarak yarış etapları için düşünülmüş sonradan Honda'nın VTEC motor tasarımına ağırlık vermesi ve beğeni kazanması sonucu daha geniş bir satış pazarına sunulabilmiştir. Type-R araçlardaki geleneksel kırmızı, Honda brövesi ve beyaz şampiyonluk boyası ilk F1 kazanmış arabalarını temsil etmektedir. Honda'nın yarış ve F1 araçları çoğunlukla kırmızı Honda brövesine sahiptir. 2.0 litrelik 200HP gücündeki DOHC i-VTEC motorundan çıkan kalın ve yırtıcı ses kullanıcılarını ve yanından geçenleri adeta mest etmektedir.
Performans konusunda bu aracı akranlarından ayıran detayı şu benzetmeyle tarifleyebilirim;
İki tane iyi yüzücü düşünün. Önlerinde daima suyun altından gitmeleri gereken bir parkur var. İkisi de çok iyi yüzüyor. Fakat yüzücülerden biri, diyafram kullanımını konusunda uzman.  Bu sebeple suyun altında uzun süreler kalabiliyor. Diğeri ise yüzme konusunda oldukça atik fakat diyaframını kullanamıyor. Sizce bu parkurda hangisinin şansı yüksek olur ? Tabi ki standart haliyle dakikada 8100devir çevirebilen ve kadranında 9500devir okuduğunuz EP3 Type-R.
Birçok aracın 6000’li devirlerde bir üst vitese ihtiyacı olurken, siz VTEC teknolojisi sayesinde Type-R’da bu noktada filmi yeni başlatıyorsunuz. Yani diyaframı kullanmaya başlıyorsunuz…
Fabrika çıkışı 0-100km hızlanma değeri 6,8 saniye olan araçta, yeni lastiklerle yaptığım denemelerde 6,5 saniye gibi zamanları rahatlıkla elde edebiliyorum. EP3, 1000metreyi  27 saniye gibi iyi bir zamanda kat edebiliyor. Kağıt üzerindeki son hızı 235km/h olarak görünse de, uzun yol denemelerinde rahatlıkla 250’li rakamları görmeniz mümkün. Adeta yıllara meydan okuyan ve performansından bir saniye bile ödün vermeyen bu motor konusunda Honda’yı ne kadar takdir etsek azdır...
Type-R serilerinin kodları aşağıdaki şekilde sıralanıyor;
FN2 = Civic Type R - 2007-2010
EP3 = Civic Type R - 2001-2005
EK9 = Civic Type R - 1997-2000
Genel kullanıcı yorumlarına baktığınızda, EP3’ün yeni selefi olan FN2’ye göre piyasada daha çok tutulduğunu ve aynı şekilde yapılan modifiyelere daha olumlu tepkiler verdiğini görebiliyorsunuz. EP3’ün sürüş dinamiklerini ve rijitliğini maalesef ki ben de FN2’de göremedim. Şüphesiz FN2 daha konforlu, fakat kesinlikle daha tehlikeli bir makine değil.
Aracın şanzımanı Honda üretimi 6 ileri vitesli yakın oranlı manuel sistemden oluşuyor. Vites kolunun konumu özel olarak tasarlanmış ve spor otomobillerdeki alışagelmiş konumundan farklı olarak, aracın konsolu üzerinde konumlandırılmış. 
Kısa geçiş aralıkları ve konumu sebebiyle çok rahat bir kullanım ve hızlı geçişler yapabilmenizi sağlıyor.  
Şanzımanın çok yüksek devirlerdeki vites değişimleri sebebiyle belli periyotlarda bakıma ihtiyacı olabiliyor(Senkromeç değişimleri).
Fabrika çıkışlı sert spor süspansiyona sahip araçta, arka kısımda çift salıncaklı süspansiyon kullanılıyor. EPS (elektrikli direksiyon) ile, direksiyon tepkilerine gecikmesiz ve hisli tepkiler alabiliyorsunuz. ESP olmayışı bir eksiklik gibi görünse de, Viraj denge çubukları ve kule gergilerinin desteği sayesinde ani manevra ve virajlarda çizginizi bozmadan ilerleyebiliyorsunuz. 
 
Şunu belirtmek isterim ki, bu aracın size verdiği hissiyatta, virajdan çok düz yolda keyif alınabileceği yönünde. Yol tutuş anlamında belki ESP’li bir Golf GTI ile yarışamayabilir ama düzlükte fazlasıyla üstesinden geleceğinden emin olabilirsiniz.

Fabrika çıkışında 205/45/17 ölçülerinde performans lastikleri ve EP3 ile özdeşleşmiş standart 17” çelik jantları bulunuyor. Ben bir nebze aracı yükseltmek için 215 genişliğinde lastik ebatı ve yol tutuşuna katkı sağlamak için spor yay tercih ettim.
EP3 Honda Civic Type-R’ın iç konsolu alışılmışın biraz dışında. Momo tasarımına sahip 3 kollu yükseklik ayarlı deri direksiyon simidi, beyaz zemin üzerine işlenmiş kadranlar, dünyaca ünlü koltuk üreticisi Recaro üretimi alcantara spor koltuklar, konsola monte edilmiş 6 ileri vites kolu üzerinde Alüminyum Vites topuzu, R tipi amblemler, SRS çift ön hava yastıkları, orijinal renkli camlar, klima, elektrikli ve ısıtmalı aynalar ve müzik sisteminin olduğu mütevazi fakat sizi ateşleyen bir iç tasarıma sahip.
Type-R işlemeli Recaro koltukların yan destekleri oldukça yeterli düzeyde ve virajlarda sizi sarmalayan bir yapıya sahipler. 
Koltuklar her nekadar yıllara meydan okurcasına dayanıklı olsalar da, oturma bölmelerinde zamanla deformasyon meydana gelebiliyor.
İyi bir döşemecide bu deformasyonları benim gibi düzelttirebilmeniz mümkün.
Araca önden bakıldığında kaput ve ön camın neredeyse birbirine paralel olarak bir su damlası edasıyla yükseldiğini görüyorsunuz. Bu tasarım aracın sürtünme katsayısına çok büyük etki ediyor ve 0,32lik iyi bir değer elde edilmesine katkıda bulunuyor (sürtünme katsayılarında karşılaştırma yapmak adına; Ferrari F430:0,34, Golf V GTI:0,32, Nissan 350Z:0,30, Porsche Boxster:0,29, Toyota Prius:0,26). Otoban ve pürüzsüz yollarda aracın adeta yol üzerinde süzüldüğüne şahit oluyorsunuz. Bozuk ve kasisli yollarda ise klasik Uzak doğu araçlarındaki sert süspansiyon etkileriyle karşılaşıyorsunuz. 
4135mm uzunluğundaki aracın genişliği 1695mm ve yüksekliği 1430mm ölçülerinde. Aracın ağırlığı 1210kg. 
Bagaj hacmi 315 litre kapasite ile birçok B ve C sınıfı araçla yarışır düzeyde (Vw Golf 350lt, Ford Focus 316lt). 
Keskin fakat yuvarlatılmış hatları ve aerodinamik yapısı sebebiyle bu aracı yıkamak çok kolay ve eğlenceli. Uzun kapı açısı sebebiyle arka koltuklara inip binmek oldukça rahat ve konforlu. 
2,5 yaşındaki oğlumun çocuk koltuğunu arkaya rahatlıkla yerleştirebildim. Genellikle yolculuklarımızda eşim arkada oğlumla birlikte oturuyor ve ondan aldığım geri bildirimlerde, tek kapı dezavantajı dışında arka kısmın oldukça ferah ve rahat olduğu yönünde. Arka kısımda şaft tüneli yüksekliği olmamasının da bu rahatlıkta büyük etkisi bulunuyor.
97 oktan benzin kullanılması önerilen aracın yakıt deposu 50 litre hacminde. Uzun yol tecrübelerimde şaşkınlıkla elde ettiğim sonuçlar bu aracın performans ve ekonomi anlamlarında bana çift karakterli olduğunu göstermiştir. 
Öyleki; İstanbul – Fethiye yolculuğumda bir depo ile (50lt) 753km yol kat ettim… Bu yolculukta ortalama hızım 90-110km/h arasında olurken,  Ortalama tüketimim 100km’de 6,7 lt gibi imrendirici bir sonuçla gerçekleşti. Biraz daha dikkatli bir kullanımla bu araçta bir depo ile 800km gitmek hayal değil. 
İstanbul şehir içi trafiğinde 9-10litre civarındaki tüketim, spor ve agresif kullanımlarınızda 12-13lt civarına kadar yükselebiliyor.
Aracın frenlerinin bir Honda’dan beklenmeyecek şekilde iyi olduğunu söyleyebilirim. Öyleki; 100km hızla giderken yapılan ani frenlemede üç kanallı ABS ve EBD (Elektronik Fren Gücü Dağılımı) sayesinde 37 metre gibi iyi bir referans aralığında durabiliyorsunuz. Daha önce kullandığım Audi A4 Quattro aracımda aynı değerlere(37m) sahipti.
Bu kasanın dört kapılı versiyonunun 2001 yılında katıldığı EURO NCAP çarpışma testlerinde 4 yıldız aldığını görüyoruz. 2001 yılında zorlu şartlar altında yapılan bu testin günümüz esnek koşullarında yapılması durumunda ise rahatlıkla 5 yıldızı alabileceğini söyleyebilirim.
Sürücü ve yolcu hava yastıkları bulunan araçta tampon ve kapılarda güvenlik barları mevcut. Arka park sensörü ile, İmmobilizer ve merkezi kilit sistemiyle donatılan araçta, kapıları dışarıdan kilitlediğinizde açık camlarınız otomatik olarak kapanıyor.
Çoğu kullanıcısının kısa aralıklarla tecrübe ettiği EP3 Type-R’ın, kapalı garajında yılda birkaç kereliğine dahi olsa kullanmak için muhafaza eden kullanıcıları da bulunuyor.  Sahip olduğunuz Type-R, biraz bilinçli ellerde kalmış ve kendisine gerekli bakımlar zamanında yapılmışsa, ilk günkü kondisyonundan ve ihtişamından taviz vermeden yıllara meydan okurcasına kalabilmiş olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.
Motor mekaniğinde ve şanzımanında kronik bir sorun bulunmayan ve günümüzde de genelde sorunsuz olan EP3’ler, amatörce yapılmış motor modifiyesi ve dikkatsiz kullanıma maruz kalmadığı sürece çok uzun km’ler boyunca sadece periyodik bakımlarını yaparak kullanabileceğiniz bir araç. 
Kozmetik anlamda zaman zaman yapacağınız ufak dokunuşlarla aracı daha canlı ve çekici hale getirebilirsiniz. Örneğin sürücü koltuğunun oturma kısmında zamanla deformasyon oluşabiliyor veya direksiyon derisinin yenilenmesi gerekebiliyor. Aynı şekilde el freninin ucundaki boya zamanla aşınabiliyor. Tüm bunlar küçük bütçelerle eski haline getirilebilen ve bu esnada araçtan büyük zevkler almanıza sebep olan uğraşlar oluyor. Şunu da belirtmeliyim ki, çoğu kullanıcı için kozmetikten ziyade Type-R EP3 bir performans aracıdır. Ancak eğer sizde benim gibi çok titiz ve özenli bir kullanıcıysanız bahsettiğim ufak pürüzler gözünüze batabilir ve onları düzeltme yoluna gidebilirsiniz.
2004 yılında EP3 bir makyaj geçirdi. Teknik ve yürüyen aksamda bir değişiklik olmazken, görsellik anlamında farlar mercekli hale çevrildi, döşemlerde kırmızı renge yer verildi ve ön tampon tasarımında farklılığa gidildi. Piyasadaki makyaj öncesi üretilen birçok araca(2002-2003) tutkunları tarafından makyaj sonrası değişiklikler ilave olarak eklenmiştir. Benim aracımda makyajlı görünüme sahip.
Bugüne kadar oldukça fazla ve hızlı araç tecrübe etmiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Type-R’a her binişinizde aracı ilk aldığınız günkü heyecanı tekrar tekrar yaşıyorsunuz. Yolda ilerlerken sizin rakibiniz olmayı hayal eden araçlara, küstahça içten gülümsemeleriniz aracın karakteristiğinin size yansımasının sadece bir sonucu. VTEC açılması sürücüde adeta bir bağımlılık yarattığından, ayağınızın altındaki gücü dizginlemek böyle bir araçta pekte mümkün olmayabiliyor.
Aracın tuning konusundaki başarıları hakkında buradan çok fazla detaya giremeyeceğim ama bu işle ilgilenenler bu araçların tuning camiasında ne kadar değerli olduğunu ve yapılan çalışmalara ne kadar iyi sonuçlar verdiğini mutlaka bilirler. İşi birkaç gömlek yukarı taşımış, Turbo uygulamaları içeren projeler dahi görmek mümkün.
Tramer sistemi ile EP3’lerin yıldızlarının pekte barışmadıklarını söyleyebilirim. Öyleki; aracın 2 veya 3 katı değerinde hasar kayıtlı araçlara dahi rastlamak mümkün. Bu konuda detaylı bir araştırma ile neredeyse tramer kaydı olmayan bir araç aldığım için kendimi şanslı görüyorum. Tramer kaydı olsa da piyasada çok iyi toparlanmış ve kondisyonu çok iyi araçlara rastlamak da mümkün.
Aracın efsaneleşen ve koleksiyon olma yoluna doğru giden bir piyasası mevcut. Bana göre bu araç, yakaladığı bu trend ile, size verdiği haz ve keyfin yanında, bir çok ekonomik enstrümana göre daha iyi bir getirili yatırım aracı olarak da düşünülebilir. Aracın temiz olanlarının piyasa değeri,  45-55bin TL aralığına oturmuş durumda. 
Honda markasını ayrı bir yere koymamdaki mühendislik harikası modellerden ikisinden birini(S2000-Type-R) genel anlamda imkanları el veren herkesin kısa süreliğine dahi olsa alıp kullanmasını şiddetle önereceğim bir araç...

Aracın muhteşem sesi eşliğinde çektiğim 0-100km hızlanmasını aşağıdan izleyebilirsiniz;

İyi Sürüşler

7 yorum :

  1. Sevgili Erhan.Yine güzel bir arabayı,çok güzel idrak edip,çok güzel bir şekilde ifade etmişsin.Yaptığın şeyin sadece yetenek değil,aynı zamanda büyük emek istediğini,Type-R değerlendirmende bariz bir şekilde hissettim.Ne diyebilirim ki...Gönlünden geçen bütün arabaların tadına bakmanı dilerim

    YanıtlaSil
  2. bir kere kullanma firsatim olan bu canavari en yakin zamanda garajima misafir edicem

    YanıtlaSil
  3. Arabadan ziyade kullandığın dil, ifadeler, benzetmeler bıkmadan saatlerce okuyası geliyor insanın. Bu bir yenetek ve bu yetenek sende sonuna kadar var. Araba konusundaki bilgilerini tartışmaya bile gerek yok. Her zaman ki gibi süppersin.Allah herşeyi gönlüne göre versin.

    YanıtlaSil
  4. Emeğine sağlık admin süpersin ;)

    YanıtlaSil
  5. Alman araçlarına hasta olduğum kadar. Japon araçlarında hayranlıkla baktığım ve en beğendiğim modeldir EP3. Hele ki "Kanka bak VTEC açacak şimdi." cümlesinden sonra gelen o enfes ses sanki araçta ikinci bir motorun devreye girmesi gibi. Teşekkürler bilgiler için.

    YanıtlaSil

Yorumunuz için Teşekkür ederiz.
En kısa sürede geri dönüş yapılacaktır.
İyi Sürüşler