17 Eylül 2014

Opel Vectra 1.9 CDTI Design Edition AT

Opel Vectra 1.9 CDTI Design Edition

Türkiye’de otomotiv piyasasındaki kullanıcılar arasında belli başlı önyargılar mevcuttur. Toplumumuzdaki bu önyargıların sonucu olarak, belli markaların belli modellerinde çok cazip fiyat/performansı çok yüksek seçenekler karşımıza çıkmaktadır. Bu incelememde bu tanıma uyacağını düşündüğüm ve ailemizin daha da büyüyecek olması sebebiyle tercih ettiğim Opel Vectra 1.9 CDTi Active Select modelini sizlere anlatmaya çalışacağım.

Opel Vectra ilk olarak 1988 yılında tanıtıldı. Tanıtımdaki sloganı “Büyük Aile Aracı” şeklindeydi. İlk neslinin(Vectra A) tasarımcısı Opel markasında birçok modele hayat veren Wayne Cherry’dir.  Vectra, dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı isimlerle 20 yıl süren ve 3 kuşağa yayılan bir model oldu. 2008 yılında yerini yeni nesli olan İnsigni’a modeline bıraktı. 
Vectra’nın 1.kuşağı 1988 ve 1995 yılları arasında üretildi ve bu kuşağın isimlendirmesi Vectra A olarak belirlendi. 1995 ve 2002 yılları arasında ise Vectra B modeli üretilmiştir. 2002 ve 2008 yılları arasında ise GM Epsilon platformu üzerine inşa edilen ve kuşağın 3. Son nesli olan Vectra C modeli üretilmiştir. 
Opel, ülkemizde kabul gören ve sempati duyulan bir markadır. Özellikle Astra ve Corsa’dan sonra Vectra en çok tercih edilen ve yüksek satış rakamları yakalamış modellerindendir.
İncelemesini yapmakta olduğum Vectra 1.9 CDTI Design Edition modeli, bir önceki nesli olan Vectra B’de ki birçok sorundan(elektriksel, motor) arındırılmış ve Opel’in yeni nesil araçlarında kullandığı GM Epsilon platformu üzerine inşa edilmiştir.
İncelemem sırasında dünyada ve ülkemizde Vectra’nın en büyük rakibi olan ve bir süre önce de sahip olduğum Ford Mondeo ile sık sık karşılaştırmalar yapacağım…
Şu detayı da belirtmek isterim ki, her ne kadar Mondeo ile kıyaslayacak olsam da, gönlümde ve izlenimlerimde Vectra’da Audi esintileri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu araç konfor düzeni, yol tutuşu, performans ve güvenlik yönlerinden bana Mondeo’mdan ziyade Audi A4’ümü hatırlatıyor…
2005 yılında ülkemize yaklaşık 600 adet Design Edition paketine sahip Vectra C getirilmiştir. Bunlardan yaklaşık 80 tanesi 1.9 dizel seçeneğinden oluşuyor. Diğerleri 1.6 benzinli seçeneğine sahip. 1.9 CDTI’da Comfort ve Elegance donanımlarına ilave olarak Design Edition’da; koyu renkli Xenon farlar, koyu zeminli arka stop lambaları, 3 kollu spor direksiyon, metal alaşımlı iç mekan kaplamaları, 7 kollu 16” alüminyum jantlar ön plana çıkıyor. 2006 yılında Vectra C makyajlanmış ve 2005 yılında opsiyonel olarak sunulan birçok donanım(ESP, Far ve Yağmur sensörleri gibi) standart donanım haline getirilmiştir.
Vectra 1.9 CDTI Active Select’in kalbi, Opel, Fiat(Alfa) ve Saab işbirliği ile adeta bu markaların tekniklerini konuşturduğu enlemesine yerleştirilmiş sıralı dört silindirli 1910cc, 150Hp ve 320Nm değerlerine sahip 16V, CDTI (Common-rail Direct Turbo Injection) dizel motorundan(Z 19 DTH) oluşuyor. Opel için yapılan düzenlemeler ile bu motor Vectra C’de ECOTEC (Emisyon Kontrol Optimizasyonu Teknolojisi) olarak nitelendirilmiştir ve kaputu kaldırdığınızda ilk olarak bu ifade ile karşılaşıyorsunuz.  (Aracın CO2 Emisyon değeri km başına 186gr’dır.)
Opel bu motoru ifade ederken CDTI (Common-rail Direct Turbo Injection) ifadesini kullanırken, Fiat Multijet(Alfa JTD), Saab ise TiD şeklinde bir kısaltma kullanmaktadır. Bu motoru kendine has uyarlamalar ile kullanan belli başlı modeller aşağıdaki gibidir; Alfa Romeo 145, Alfa Romeo 146, Alfa Romeo 147, Alfa Romeo 156, Alfa Romeo 159, Alfa Romeo GT, Cadillac BLS, Fiat Bravo, Fiat Brava, Fiat Croma II, Fiat Doblo, Fiat Grande Punto, Fiat Marea, Fiat Multipla, Fiat Punto, Fiat Sedici, Fiat Stilo, Fiat Strada, Lancia Delta, Lancia Lybra, Lancia Musa, Opel Astra H, Opel Signum, Opel Vectra C, Opel Zafira B, Saab 9-3, Saab 9-5, Suzuki SX4.
 
Vectra C’de dizel ve bu hacimdeki bir motor için oldukça başarılı ve kabul edilebilir bir motor gürültüsü ile karşılaşıyorsunuz. İlk çalıştırılma anında biraz homurtulu ve sesli olan motor, ısının 80-90 derecelere gelmesi ile adeta benzinli bir motor sessizliğine bürünüyor. Kabin izolasyonunun da başarılı olması sebebiyle araç içinde herhangi bir motor gürültüsüne maruz kalmıyorsunuz. Camları tamamen kapattığımda, aracın sessizliği ve konforu bana daha önce sahip olduğum Lancer 1.8 CVT’yi çağrıştırıyor. Genel olarak Vectra’nın motor sesi ve bu sesi içeri yansıtma anlamında Mondeo’dan daha sessiz ve başarılı olduğunu söyleyebilirim.
4000 devirde 150 HP güç ve 2000 devirde 320Nm tork üreten motor, alt devirlerden itibaren gücünü sonuna kadar hissettiriyor. Araçta ayağınızı frenden çektiğiniz andan itibaren öne doğru yönelen ve hızlanmak isteyen bir yapıyla karşılaşıyorsunuz. Oldukça seri olan otomobil spor moduna(Tiptronik) geçildiğinde gerçek performansını ortaya koyuyor. 
0-100 km/s hızlanmasını 10 saniyenin altında tamamlayan aracın katalog verisi olarak son hızı 210 km/s olarak gösterilse de, otoyol denemelerinde rahatlıkla 230’lu değerleri görebiliyorsunuz. 
1.9 CDTI performans anlamında Chip Tuning uygulamalarına da tatminkar sonuçlar veriyor ve daha yüksek güçte sonuçlar elde etmenize olanak tanıyor. 
Aracın esas performansını ara hızlanmalarda daha iyi hissedebiliyorsunuz. Gaz pedalının sonunda tıpkı Audi A4 aracımdaki gibi kick down için bir boşluk bulunuyor. Bulunduğunuz vites ve hız farketmeksizin gaza o aşamaya kadar bastığınızda aracın birden fazla vites küçülterek adeta kükreyerek şahlandığını görüyorsunuz. Ara hızlanmalardaki spor kullanımlarda sizi altınızdan çekerek fırlatan bir mancınık makinesi gibi çalıştığına şahit oluyorsunuz. 100km/s gibi hızda ilerlerken, gaza sonuna kadar basmanız durumunda 200’lü hızlara kadar çok hızlı ve güvenli bir şekilde çıktığınızı görüyorsunuz.
Bu noktada Vectra’nın daha önce kullandığım 2.0 dizel 130hp’lik Mondeo’dan daha seri ve atak olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kağıt üzerinde aynı dahi görünseler, sürüş hissiyatı ve torku sürücüye hissettirme anlamında Vectra’yı daha başarılı bulduğumu belirtmek isterim. Aracın periyodik bakım aralıkları her 15.000km’de bir. Yetkili serviste yaklaşık 500TL civarında, özel servislerde ise bunun yarı fiyatına bakımlar yaptırılabiliyor. Vectra C’de periyodik bakımlar düzenli yapıldıktan sonra, sizi üzmeyecek, günümüzde de güncel olan birçok modelin kullandığı ve rüştünü ispatlamış bir motor ve şanzıman sistemi kullanılıyor. Bu noktada aslında gerçek olmayan şehir efsanesi haline gelmiş fısıltılara aldırış etmemenizi, periyodik bakımları düzenli yapılmış bir Vectra 1.9 dizeli gönül rahatlığı ile alıp, zamanı geldiğinde ana bakımlarını da yaptırıp 500-600bin km’lere kadar sorunsuz binebileceğinizi belirtmek isterim.
Aracın yolda süzülerek ilerlemesi, sağlıklı motoru ve size mutluluk veren gücünün arkasında,  çok başarılı bir şanzıman sistemi yatıyor. Japon Aisin firmasının geliştirdiği, Opel tarafından Active Select diye nitelendirilen 6 ileri Tork Konvertörlü TF-80SC (AF40) bir sistem kullanılıyor. Tiptronik özelliğine sahip şanzımanda, maalesef ki direksiyondan F1 kontrolü bulunmuyor. Bunun yerine Vites kolunun sol tarafa çekilerek, ileri-geri yapılması şeklinde manuel(spor) modunda kullanılabiliyor. 
Araç D modunda ekonomi odaklı bir sürüş sergiliyor. Genel olarak maksimum tork bandında(1500-2500 vb.) ilerlediğini görüyorsunuz. Bu sebeple de, düşük hızlarda aracın düşük viteste ilerlediğine şahit oluyorsunuz. Örneğin 100km hızı geçmediğiniz sürece 6.vitesi kullanmıyor araç. Aslında bu durum performans ve yakıt tüketimi anlamında artı olarak size geri döndüğü gibi, her daim fırlamaya hazır bir kısrak ve ayağınızı gazdan çektiğinizde hemen yığılmayan, hantallaşmayan bir otomobil sonucu doğuruyor.
Vites geçişleri sarsıntısız ve oldukça konforlu gerçekleşiyor. Astra’da kullanılan Easytronic sistemi ile kıyaslanmayacak derecede konforlu bir şanzıman olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.  Active Select(Tiptronik) modunda kullandığınızda da vites geçişleri sorunsuz ve hızlı gerçekleşiyor. Manuel modda motor devrinin yetersiz kaldığı durumlarda şanzıman kendisi vites küçülterek motorun yığılmasına engel oluyor. Kick down durumlarında manuel modda olsanız dahi vites küçültmeye gidiyor. Manuel modda devir kesiciye girene kadar kendiliğinden vitesi büyütmüyor. Sizin yönlendirmenizi bekliyor. Motor devir kesiciye (4500rpm) girdiğinde kendiliğinden vitesi büyütüyor. Yokuşlarda durduğunuzda şanzıman aracı sımsıkı tutuyor ve geri kaçırma yapmıyor.
Şanzımanda kar modu da mevcut. Vites kolunun yanındaki kar işaretine bastığınızda araç 3.vites ile kalkış yapıyor. Buda kar ve buzlu yollarda kaymamak için araca avantaj kazandırıyor.
Vectra’da ki Aisin şanzıman, dizel otomatik Mondeo’da ki Jatco ile benzer karakterde çalışıyor. Bu noktada Mondeo’nun şanzımanının daha akıllı ve F1 seçeneğinin olması Mondeo’yu bir gömlek daha iyi kılıyor diyebilirim. Fakat Mondeo’da olduğu gibi Vectra’da da şehir efsanesi haline gelmiş otomatik şanzıman sorunlu söylentisi tamamen bir efsaneden ibarettir. Periyodik bakımı düzenli yapılmış, doğru şanzıman yağı kullanılmış Japon üretimi şanzımanların sorunsuzluğuna daha önceki incelemelerimde de yer vermiştim.
Araçta sert(spor) ayarlanmış fakat bunun yanında oldukça konforlu bir süspansiyon sistemi ile karşılaşıyorsunuz. Önlerde McPherson bağımsız ile arkalarda tam bağımsız süspansiyon kullanılmış. Kasisli ve bozuk yollarda süspansiyonun sertliği sebebiyle yolcular biraz sarsılsa da, gürültüsüz bir yolculuk gerçekleştirebiliyorsunuz. Kötü zeminlerde Japon otomobillerdekinin sert sesinin aksine, Vectra C’de daha tok ve rahatsız etmeyen Alman otomobillerine özgü yumuşak süspansiyon sesiyle karşılaşıyorsunuz.
Aracın yol tutuşu ve dönme açısının bende hayranlık uyandırdığını belirtebilirim. Çok dar alanlarda dahi bu heybetli aracı birkaç manevra hareketi ile döndürebiliyorsunuz.  Halk arasındaki tabiri ile “turu yüksek” ifadesi bu araç için rahatlıkla kullanılabilir. Yol tutuş anlamında gerçekten çok başarılı, yola zamk gibi yapışan bir araçla karşı karşıyayız. 2005 yılındaki Vectra C modellerinde, ESP opsiyon olarak satıldığından her araçta bu donanım bulunmuyor.  Benim aracım ESP(Elektronik Stabilite Programı) ve TCS(Çekiş Kontrol Sistemi) donanımlarına sahip. Bu özellikleri açma ve kapatma tuşu olmadığı için aracınızda olup olmadığını şu şekilde anlayabilirsiniz; Kontak anahtarını çevirdiğinizde kadrandaki ışıklar yandığında, ESP ışığı yanıyorsa aynı şekilde patinaj veya virajlarda ani manevra yaptığınızda bu ışık yanıp sönüyorsa aracınızda ESP mevcut demektir.  Spor(manuel) modunda kalkışlar yaptığınızda TCS sık sık, devreye girip ön iki tekerleği kontrol etmeye çalışıyor ve patinaj yapmanızı engelliyor. 
Buna karşın virajlarda ve ani manevralarda aşırı zorlamalarıma rağmen ESP sadece gerçekten tehlikeli durumlarda devreye giriyor.  ESP’ye gerek kalmadan aracın kendini toparlandığına şahit oluyorsunuz. Bunda şüphesiz sert ayarlanmış tam bağımsız süspansiyon sistemi, yere iyi oturan ağırlık dağılımı ve düşük sürtünme katsayısının(0,28) etkisi mevcut.
205/55/16 ölçülerindeki lastik ebatı konfora katkı sağlıyor. Design Edition’a özgü 7 kollu 16”lik alüminyum jantlar araca spor bir görünüm kazandırıyor.
Aracın içi oldukça geniş ve ferah. Üretiminin üzerinden geçen bunca yıla rağmen konsoldaki buton ve tuşlarda herhangi bir aşınma olmadığını görüyorsunuz. Buna karşın, direksiyon derisi ve üzerindeki kontrol tuşlarında ve yine bazı plastik aksamlarda küçük boyutlu soyulmalara rastlayabiliyorsunuz.
Direksiyon, Design Edition paketi sebebiyle 3 kollu ve spor olarak tasarlanmış. Orta büyüklükteki direksiyon simidi ele iyi oturuyor ve sürüş zevkinizi arttırıyor.
Direksiyonun sol tarafındaki kontrol tuşları konsoldaki ana ekranın işlevlerini ve radyo/CD arasındaki geçişleri sağlamak için kullanılırken, sağ taraftaki kontrol tuşlarını ise, ses sisteminin seviyesini ve kanallarını ayarlamada kullanabiliyorsunuz.
Hız sabitleyici özelliği direksiyonun sol arkasındaki sinyal koluna monte edilmiş durumda. Stabil ve güzel çalışan hız sabitleyici sisteminin konumuna birkaç kullanımdan sonra rahatlıkla alışabiliyorsunuz. 
Akıllı Sinyal özelliğine sahip kolda, tam sinyal verme işlemine alışmanız biraz zaman alabiliyor. Tek dokunuşta 3 kez yanıp sönen sinyaller, biraz şiddet uygulayarak sürekli yanma konumuna getirilebiliyor. Yaklaşık 1 hafta içinde bu kolun işlevlerine alışmış oluyorsunuz. 
 
Aracın kadranları gündüz ve gece okunabilirliği oldukça yüksek bir tasarıma ve metal alaşımlı çerçevelerin kullanıldığı yeni bir görünüme sahipler.
Sol alt bölümde, far, ön/arka sis ile, aydınlatma şiddetini ayarlayabileceğiniz butonlar bulunuyor.
Far yükseklik ayarı tıpkı Audi A4’deki gibi otomatik olarak araç çalıştırıldığında, o anki ağırlığına göre otomatik alçaltılıp yükseltildiğinden ayarlama butonu bulunmuyor. Sizin yerinize bu işlevi araç otomatik olarak yerine getiriyor. Bu güzel özelliği çektiğim video ile izleyebilirsiniz;
Aracın kapı ve bagaj kilitleri ile, cam açma/kapama/kilitleme ve elektrikli ayna işlevleri sürücü kapısındaki alanda bir araya getirilmiş. Kullanılan butonlar oldukça kaliteli seçilmiş ve herhangi bir aşınma söz konusu değil. 
Araçtaki ön ve arka camlar için ayrı butonlar koymak yerine, bu işlevi öne veya arkaya veren ortada bir buton konumlandırılmış. Bir nevi akıllıca düşünülmüş bir sistem diyebiliriz. Camlar uzaktan kumanda ile de açılıp kapatılabiliyor.
Klima sistemi, çift bölmeli elektronik iklim kontrollü olarak tasarlanmış. Ana butona basılarak klimanın açık veya kapalı olması ile, üfleme yönlerinin belirlenmesi yine dijital olarak ana butona basıldığında açılan menüden seçiliyor. Bu durum bir miktar kullanım zorluğu oluştursa da, sıradanlıktan uzaklaştırdığı için kimi benim gibi kullanıcıların hoşuna gidebilir. Havalandırma sistemi oldukça konforlu ve sessiz çalışana araçta, arka yolcular içinde havalandırma kanalları düşünülmüş.
Aracın koltukları rahat ve yolcuları saran bir tarzda dizayn edilmiş. Sürücü ve yolcu koltuğunda alçaltma/yükseltme ve derinlik ile bel destek ayarı mevcut. Ön koltukların kafalıkları ayarlanabilir şekilde tasarlanmış. Kapı iç döşemelerinde kumaşa yer verilmiş ve herhangi bir sarkma ve soyulma görünmüyor. Tavanda gözlük saklama kabına yer verilmiş. 
Arkada oturan yolcular için de havalandırma kanallarına ve güç kaynağı girişi bulunuyor. Arka kapılarda saklama gözleri olmayışı ve ön kapılardaki gözlerin de yeterince geniş olmaması eksi olarak sayılabilir. Torpidonun genişliği ile aydınlatmalı ve soğutmalı oluşu artı, kilitsiz ve süspansiyonsuz açılışı eksi olarak sıralanabilir. 
Sıkışma önleyicili çift kademeli anahtardan açılıp kapatılabilen elektrikli camlar, elektrikli ve ısıtmalı aynalar, sis farları, uzaktan kumandalı merkezi kilit, yükseklik ve derinlik ayarlı ve bel destekli ön koltuklarlar, Xenon mercekli farlar, far ve yağmur sensörleri, hız sabitleyicisi, otomatik kararan dikiz aynası, önde ve arkada saklama hazneli kol dayamalar, arka koltuğa monteli çift bardaklık, Radyo/CD-MP3 çalar, arka kapılarda çocuk kilitleri, yol bilgisayarı gibi sürüşü ve konforu arttıran özelliklere sahip. 
2005 yılında iyi bir vizyonla tasarlanmış konsoldaki GID (Graphic Info Display) Merkezi Bilgi ekranı Türkçe dilini destekliyor. Bu ekran Yol bilgisayarı ve Klima sistemi ile genel ayarların yapılabildiği menüleri içeriyor. Gündüz ve gece geçişlerinde ayrı arka planlar ile gösterilen ekran iyi aydınlatılmış ve okunabilirliği oldukça yüksek. Şu şu menüleri var. Anlık şunları gösteriyor vb…
Aracın bagaj hacmi 500 litre. Bagaj kapağının geniş olması ve içerinin derinliği ile iki yanda saklama hazneleri bagaj düzeni ve kullanımı için oldukça iyi bir alan sunuyor. 
Aracın anahtarı sustalı ve üzerinde bagaj açma işlevi de yer alıyor. Yine anahtar ile tüm camlar açılıp kapatılabiliyor. Aracın bagajı açıldığında plaka ışıkları yakılarak bunu belli ediyor.
Araçta Blaupunkt marka, CD 30 MP3 müzik sistemi bulunuyor. Çok profesyonel olmasa da tatmin edici bir müzik dinlediğinizi söyleyebilirim. Radyo alıcısı kuvvetli ve çok iyi çekiyor. Maalesef sistemde AUX veya USB girişi bulunmuyor. Aracın hızına bağlı olarak ses sistemi istemeniz halinde otomatik yükselebiliyor(Merkezi Bilgi ekranında SVC özelliğini aktive etmeniz gerekir).
Aracın ağırlığı 1528kg. Ağır cüssesine rağmen 0,28’lik düşük sürtünme katsayısının da etkisiyle yolda süzülerek ilerlediğini ve bir hayli çevik/atak olduğunu gözlemliyorsunuz. 
Bagaj hacmi 500 litre ile D segmenti araçlar arasında yerini belirginleştiriyor. Arka kısmın yüksekliği sebebiyle park etmelerde bir alışma evresi ve park sensörlerinin desteğine ihtiyaç duyuyorsunuz.
Vectra’nın yakıt tüketimi İstanbul trafiğinde 100km’de ortalama 8,5 litre olarak gerçekleşiyor. Uzun yolculuklarda ise 6.vitesin de katkısı ile 120km’li hızlarda ortalama 4,5 - 5 litre civarında bir tüketim değerini yakalayabiliyorsunuz. 
Spor modundaki agresif kullanımlarda ise 10 litre civarında bir değerle karşılaşıyorsunuz. 1,5 tonun üzerindeki  150Hp ve 320Nm torkluk bir makinada bu değerlerin oldukça ekonomik olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Aracın yakıt deposu 61 litreden oluşuyor. Manuel modunda kullanıldığında yakıt tüketimini bir miktar daha azaltılabildiğini görebilirsiniz.
Üçüncü nesil Vectra C 2002 yılında Euro-NCAP çarpışma testlerinde 4 yıldızla değerlendirildi. O yıllardaki Audi A4, Bmw 3 ve Mercedes C serisinin de aynı şekilde 4 yıldız aldığını görüyoruz. Daha önceki incelemelerimde de belirttiğim üzere, o yıllardaki 4 yıldız, şimdilerde araçlara birkaç elektronik donanım eklenerek rahatlıkla alınan 5 yıldızından daha değerli bana göre. Bunu aracın size verdiği güven hissiyatından da rahatlıkla anlayabiliyorsunuz.
Araçta ABS, EBD, ESP, TCS(Çekiş kontrol sistemi), fren destek sistemi, geliştirilmiş elektro-hidrolik servo direksiyon, virajda fren kontrolü ve fren güç dağılımı, Sürücü, Yolcu, Yan ve Perde hava yastıkları olmak üzere toplam 6 adet hava yastığı bulunuyor. ESP sistemi devre dışı bırakılamıyor. 1,5 tonun üzerinde bir ağırlığa sahip bu aracı, 100 km/s hızda giderken, 38 metre gibi kısa bir mesafede durdurabiliyorsunuz.
Opel Vectra Türkiye’de satışa sunulduğundan bu yana tasarımı, geniş iç mekanı, konforu ve donanımı, sürücü yönelimli konsepti ile orta ve üst sınıfta hep başarılı olmuştur.  1.9 CDTi çok noktalı enjeksiyona sahip dizel motor teknolojisi ile yine orta ve üst sınıf dizel araçlar içerisinde kendisine daima yer bulmuştur.
Vectra, rüştünü ispatlamış 1.9 CDTi motor ve şanzıman sistemi ile güç anlamında üst sınıf bir otomobilin performansını sunarken, bunun yanında yakıt ekonomisiyle de dikkat çekmektedir. 
 
Dışarıdan bakıldığında diğer Vectra’lar dan görünüm olarak çok farkı bulunmayan bu performanslı dizeli tanımak için ya yoldaki performansına ya da arkasındaki 1.9 CDTi yazısına bakmak gerekiyor.
Vectra dizel, yüksek performansın yanı sıra yakıt ekonomisi arayanlar ve yaşından ötürü vergi dilimindeki avantajından yararlanmak isteyenlerin fiyat/performans anlamında seçebilecekleri birkaç iyi araçtan bir tanesi.
Yararlı bilgiler;
Klima ana butonunun işlevini zamanla yerine getirememesinin çözümü;
http://www.youtube.com/watch?v=kCxdMSXEJHM

Fallow Me Home;
Aracın kontağı kapatıldıktan sonra şöför kapısı açılır ve selektör kolu çekilir. Farlar 30 saniye süreyle açık kalır. Eğer şöför kapısı açık bırakılırsa 1 dk boyunca yanar.Sonra otomatik olarak söner.

Sadece sağ veya sol park lambalarını yanık bırakmak için;
Aracın kontağı kapatıldıktan sonra sinyal kolu, istenen yöne sertçe bastırılır. 2-3 kez dıt dıt dıt sesi gelir ve park lambası şöför kapısının bir dahaki açılışına kadar yanık kalır.

Seyir halinde iken sollamalarda sinyal kolu istenen yöne çok hafif bastırıldığında 3 kez yanıp otomatik olarak söner. Eğer sert bastırıldıysa, direksiyon düz konuma getirilinceye kadar yanar ve otomatik olarak söner.

Eğer ABS/ESP gibi sistemler uzun süreli devreye girerse(5-6 sn)açıksa radio/teyp otomatik olarak sesini kısar. Tehlikeli bir durum olası olduğundan şöförün dikkatini toparlaması için.

Aracın anahtarı üzerinde açma tuşuna 3 saniye bastıktan sonra dört cam inmeye başlar. Aynı zamanda kapatmada aynı şekildedir. Araçta sunroof varsa oda açılır/kapanır. Basılı tutmaya devam edilmezse durur.

Dört camda da el/kol sıkışmasına karşı koruma vardır. Cam kapanırken elinizi cam ile kapı direği arasına koyarsanız camın otomatik olarak durup geri döndüğünü göreceksiniz.

Ön şöför ve yolcu koltuğunda ağırlık sensörleri vardır.
Kaza anında eğer yolcu koltuğu boşsa yolcu hava yastığı açılmaz.
Aynı zamanda ön koltuklarda yaylı bir sistem vardır ve kısa darbeleri emer, konfor sağlar.

30 Mayıs 2014

Honda Civic Type-R (Ep3)


Honda – Civic Type-R (Ep3)

Dünyanın çeşitli yerlerinde yetiştirilen üzümlerin renkleri de çok çeşitlidir. Şarap yapımında kullanılan üzümlerin renkleri iki ana gurupta toplanır. Sarı ile yeşil arasında rengi olanlara beyaz üzüm, kırmızı ile mavimsi renk arasında olanlara siyah üzüm denilir. Kırmızı şaraplar siyah üzümden yapılırken, beyaz şaraplar ise sarı ve yeşil üzümden yapılırlar. Kaliteli kırmızı şarabı, ancak kırmızı üzümü soymadan kabuğu ile birlikte kullandığınızda elde edebilirsiniz. 
Yıllanma terimini bütün şaraplar için kullanmak yanlıştır. Eğer şarap ileride yıllandırılacağı düşünülerek imal edilmişse bu gerçekleşebilir. Özellikle sofra şarabını yıllarca saklamak ona değer kazandırmaz. Yıllandırılabilen şaraplar çok seçkin bir tür kırmızı şaraplardır. Dünyada üretilen bu tür şarapların ancak yüzde 5´i yıllanmaya uygundur.
2014 yılında sahip olduğum ve incelemesini gerçekleştirdiğim safkan bir spor otomobil olan 2002 model Honda Civic Type-R EP3’ü yukarıdaki betimleme ile en iyi şekilde tanımlayabiliriz. Yıllandıkça değer ve güzellik kazanırken, ilk günkü kondisyonundan ödün vermeyen iddialı ve karizmatik bir karakteristiğe sahip… 
Type-R EP3, ilk olarak 18 Ekim 2001 yılında Honda Motor tarafından Tokyo’da tanıtıldı.  Otomobilin tasarım konsepti hatchback bir “mermi” üzerineydi. Bu araçta üstün bir motor performansı ile,  fren ve viraj konularında iddialı ve heyecan verici güçlü bir tasarım fikriyle yola çıkılmıştı…
2001-2005 yılları arasında dünyada üretilen toplam EP3 Type-R sayısı 35.190 adettir. Bunların 18,033 adeti İngiltere, 12,422 adeti Avrupa ve 4,735 adeti Japonya’da bulunmaktadır.
Honda Türkiye A.Ş. resmi rakamlarına göre Türkiye'de ki EP3 Type-R satış adetleri ise; 2001/1 Adet Test Aracı, 2002/21, 2003/34, 2004/44, 2005/12 olmak üzere Toplamda 112 adettir.
Type-R’ın özel bir otomobil olduğunu her detayından anlayabileceğiniz gibi, R ile başlayan üretim kod numarası da bunu belirginleştiriyor. 
2002 model bir araç olmasına rağmen, etkileyici tasarımı ve güçlü hatları ile trafikte birçok sıfır spor otomobilden daha çok ilgi ve alaka görürken, performans anlamında da birçok turbo destekli aracın dahi yanına yaklaşamayacağı bir performans sergilemektedir. 
Trafikte ilerlerken veya park ederken çoğu zaman resim çekmek isteyenlerin ve çocukların yanaşıp “kaç yapıyor abi bu” sorularına maruz kalıyorsunuz… Hal böyle olunca bu kadar dikkat çeken bir araca Trafik Polislerinin de tekrar tekrar kafasını çevirip bakmasını yadırgamamak gerekiyor. Trafikte sizi tahrik etmek isteyen, tamponunuzun dibine kadar sokulanlar sebebiyle çokça sabrınızı sınamanız ve nefsinizi köreltmeniz gerekiyor. Aksi halde her defasında rakibinizi nakavt etmeniz aşırı güven ve sonrasında hoş olmayan durumları beraberinde getirebilir… 
Renk olarak piyasada en çok siyah ve gri ile karşılaşmak mümkün. Fakat aracın hatlarını belirginleştirmesi ve agresif bir ruh katması sebebiyle kırmızının bu araca en çok yakışan rengi olduğunu söyleyebilirim. Kırmızının bu araçtaki isimlendirmesi, Milano kırmızısı şeklinde geçiyor.
Aracın kalbi Honda’nın adeta tekniğini konuşturduğu 1998cc, 200Hp ve 196Nm değerlerine sahip İ-VTEC DOHC motorundan oluşuyor. Maksimum gücünü 7400devirde veren araç, maksimum torkuna ise 5900devirde ulaşıyor. Standart araçlarda devir kesici 8100devirde devreye giriyor. 
Type-R EP3’de kullanılan motorun tarihçesi şu şekilde gelişiyor; 2000'li yılların başında üzerinde çalışılan V6 J35 i-VTEC VCM motordan farklı olarak daha küçük hacimli ve 4 silindirli bir güç ünitesi yapılması fikri de Honda mühendislerinin aklındaydı. 2000'li yılların ortalarına varmadan Honda bu yeni 4 silindirli i-VTEC motoru geliştirmiş ve kullanılabilir hale getirmişti. Yeni nesil motora K Serisi adı verilmiş ve hacim için de 2000cc ve 2400cc'de karar kılınmıştı. Çift eksantrikli i-VTEC'li bu yeni nesil motor, farklı versiyonlarla 150-156HP aralığında güç üretiyordu. Mühendisliği yine Toyota ile ortak çalışılmış bir motor tipiydi ve bu nedenle Toyota'nın 2001'de kullanmaya başladığı 1600cc VVT-i motoruyla çok benzerdi.
Emme eksantriğinin kafa kısmında yağ basıncıyla çalışan bir nevi elektronik kontrollü bir ayarlı kasnak mekanizması vardı. Bu sistem aracın ECU'sundan alınan hız, eğim ve ağırlık verilerini işleyerek, her hangi bir devirde ,herhangi bir açıyla motoru avansa ya da rötara çekebiliyordu. Bu işleme aynı zamanda sübap bindirmesi de deniyor.
İ-VTEC DOHC "R" K20A2 Type-R
K Serisi motorlardan, Honda'nın Civic Type R serisi için de 2000cc'lik 200HP gücünde yeni bir güç ünitesi hazırlanıp, K20A2 koduyla üretime alınıyor. Temel özellikleri diğer K Serisi motorlarla aynı olmakla birlikte, ilave olarak Valve Lifting denilen bir özellik de mevcuttu bu motorda. Valve Lifting aslında önceki nesil VTEC'lerdeki Low/High Cam Process eksantrik profillerinin de bu motora adapte edilmiş haliydi. Yani K20A2 kendini hem emme eksantriğinin ucundaki hidrolik ve elektronik kontrollü ayarlı kasnak mekanizmasıyla avansa ya da rötara alabiliyor ve hem de daha fazla hava alabilmek için eksantriklerin açılma mesafelerini artırabildiği gibi egzoz tarafının da daha fazla açılmasını sağlayarak daha hızlı tahliye yapabiliyordu. Sonuçta ortaya şöyle korkunç bir manzara çıkıyordu, elektronik olarak kontrol edilen ve hem daha uzun süre ve hem de daha fazla miktarda açılabilen bir emme sistemiyle, emme sübap zamanalamasına bindirilebilen ve daha fazla açılabilen bir egzoz sübap zamanlaması. İşte tüm bu özelliklerinden ötürü bu motora "K Monster" ismi bile takılmıştı.
K20A2 motor, 2001-2005 yılları arasında Honda Civic Type-R’da, 2002-2004 arasında Acura RSX- Type-S’de ve İntegra DC5-R modellerinde kullanılmıştır. 
Avrupa’da CTR (Civic Type R) kodu ile tanımlanan Type-R EP3’ün tasarımında ("R", İngilizce: "Racing-yarış") araç ağırlığını azaltma, performans potansiyelini arttırma, motor ayarı (tuning), özel süspansiyonlar gibi yarış koşulları özelliklerini sağlamaya odaklanılmıştır. Type-R modeli ilk olarak yarış etapları için düşünülmüş sonradan Honda'nın VTEC motor tasarımına ağırlık vermesi ve beğeni kazanması sonucu daha geniş bir satış pazarına sunulabilmiştir. Type-R araçlardaki geleneksel kırmızı, Honda brövesi ve beyaz şampiyonluk boyası ilk F1 kazanmış arabalarını temsil etmektedir. Honda'nın yarış ve F1 araçları çoğunlukla kırmızı Honda brövesine sahiptir. 2.0 litrelik 200HP gücündeki DOHC i-VTEC motorundan çıkan kalın ve yırtıcı ses kullanıcılarını ve yanından geçenleri adeta mest etmektedir.
Performans konusunda bu aracı akranlarından ayıran detayı şu benzetmeyle tarifleyebilirim;
İki tane iyi yüzücü düşünün. Önlerinde daima suyun altından gitmeleri gereken bir parkur var. İkisi de çok iyi yüzüyor. Fakat yüzücülerden biri, diyafram kullanımını konusunda uzman.  Bu sebeple suyun altında uzun süreler kalabiliyor. Diğeri ise yüzme konusunda oldukça atik fakat diyaframını kullanamıyor. Sizce bu parkurda hangisinin şansı yüksek olur ? Tabi ki standart haliyle dakikada 8100devir çevirebilen ve kadranında 9500devir okuduğunuz EP3 Type-R.
Birçok aracın 6000’li devirlerde bir üst vitese ihtiyacı olurken, siz VTEC teknolojisi sayesinde Type-R’da bu noktada filmi yeni başlatıyorsunuz. Yani diyaframı kullanmaya başlıyorsunuz…
Fabrika çıkışı 0-100km hızlanma değeri 6,8 saniye olan araçta, yeni lastiklerle yaptığım denemelerde 6,5 saniye gibi zamanları rahatlıkla elde edebiliyorum. EP3, 1000metreyi  27 saniye gibi iyi bir zamanda kat edebiliyor. Kağıt üzerindeki son hızı 235km/h olarak görünse de, uzun yol denemelerinde rahatlıkla 250’li rakamları görmeniz mümkün. Adeta yıllara meydan okuyan ve performansından bir saniye bile ödün vermeyen bu motor konusunda Honda’yı ne kadar takdir etsek azdır...
Type-R serilerinin kodları aşağıdaki şekilde sıralanıyor;
FN2 = Civic Type R - 2007-2010
EP3 = Civic Type R - 2001-2005
EK9 = Civic Type R - 1997-2000
Genel kullanıcı yorumlarına baktığınızda, EP3’ün yeni selefi olan FN2’ye göre piyasada daha çok tutulduğunu ve aynı şekilde yapılan modifiyelere daha olumlu tepkiler verdiğini görebiliyorsunuz. EP3’ün sürüş dinamiklerini ve rijitliğini maalesef ki ben de FN2’de göremedim. Şüphesiz FN2 daha konforlu, fakat kesinlikle daha tehlikeli bir makine değil.
Aracın şanzımanı Honda üretimi 6 ileri vitesli yakın oranlı manuel sistemden oluşuyor. Vites kolunun konumu özel olarak tasarlanmış ve spor otomobillerdeki alışagelmiş konumundan farklı olarak, aracın konsolu üzerinde konumlandırılmış. 
Kısa geçiş aralıkları ve konumu sebebiyle çok rahat bir kullanım ve hızlı geçişler yapabilmenizi sağlıyor.  
Şanzımanın çok yüksek devirlerdeki vites değişimleri sebebiyle belli periyotlarda bakıma ihtiyacı olabiliyor(Senkromeç değişimleri).
Fabrika çıkışlı sert spor süspansiyona sahip araçta, arka kısımda çift salıncaklı süspansiyon kullanılıyor. EPS (elektrikli direksiyon) ile, direksiyon tepkilerine gecikmesiz ve hisli tepkiler alabiliyorsunuz. ESP olmayışı bir eksiklik gibi görünse de, Viraj denge çubukları ve kule gergilerinin desteği sayesinde ani manevra ve virajlarda çizginizi bozmadan ilerleyebiliyorsunuz. 
 
Şunu belirtmek isterim ki, bu aracın size verdiği hissiyatta, virajdan çok düz yolda keyif alınabileceği yönünde. Yol tutuş anlamında belki ESP’li bir Golf GTI ile yarışamayabilir ama düzlükte fazlasıyla üstesinden geleceğinden emin olabilirsiniz.

Fabrika çıkışında 205/45/17 ölçülerinde performans lastikleri ve EP3 ile özdeşleşmiş standart 17” çelik jantları bulunuyor. Ben bir nebze aracı yükseltmek için 215 genişliğinde lastik ebatı ve yol tutuşuna katkı sağlamak için spor yay tercih ettim.
EP3 Honda Civic Type-R’ın iç konsolu alışılmışın biraz dışında. Momo tasarımına sahip 3 kollu yükseklik ayarlı deri direksiyon simidi, beyaz zemin üzerine işlenmiş kadranlar, dünyaca ünlü koltuk üreticisi Recaro üretimi alcantara spor koltuklar, konsola monte edilmiş 6 ileri vites kolu üzerinde Alüminyum Vites topuzu, R tipi amblemler, SRS çift ön hava yastıkları, orijinal renkli camlar, klima, elektrikli ve ısıtmalı aynalar ve müzik sisteminin olduğu mütevazi fakat sizi ateşleyen bir iç tasarıma sahip.
Type-R işlemeli Recaro koltukların yan destekleri oldukça yeterli düzeyde ve virajlarda sizi sarmalayan bir yapıya sahipler. 
Koltuklar her nekadar yıllara meydan okurcasına dayanıklı olsalar da, oturma bölmelerinde zamanla deformasyon meydana gelebiliyor.
İyi bir döşemecide bu deformasyonları benim gibi düzelttirebilmeniz mümkün.
Araca önden bakıldığında kaput ve ön camın neredeyse birbirine paralel olarak bir su damlası edasıyla yükseldiğini görüyorsunuz. Bu tasarım aracın sürtünme katsayısına çok büyük etki ediyor ve 0,32lik iyi bir değer elde edilmesine katkıda bulunuyor (sürtünme katsayılarında karşılaştırma yapmak adına; Ferrari F430:0,34, Golf V GTI:0,32, Nissan 350Z:0,30, Porsche Boxster:0,29, Toyota Prius:0,26). Otoban ve pürüzsüz yollarda aracın adeta yol üzerinde süzüldüğüne şahit oluyorsunuz. Bozuk ve kasisli yollarda ise klasik Uzak doğu araçlarındaki sert süspansiyon etkileriyle karşılaşıyorsunuz. 
4135mm uzunluğundaki aracın genişliği 1695mm ve yüksekliği 1430mm ölçülerinde. Aracın ağırlığı 1210kg. 
Bagaj hacmi 315 litre kapasite ile birçok B ve C sınıfı araçla yarışır düzeyde (Vw Golf 350lt, Ford Focus 316lt). 
Keskin fakat yuvarlatılmış hatları ve aerodinamik yapısı sebebiyle bu aracı yıkamak çok kolay ve eğlenceli. Uzun kapı açısı sebebiyle arka koltuklara inip binmek oldukça rahat ve konforlu. 
2,5 yaşındaki oğlumun çocuk koltuğunu arkaya rahatlıkla yerleştirebildim. Genellikle yolculuklarımızda eşim arkada oğlumla birlikte oturuyor ve ondan aldığım geri bildirimlerde, tek kapı dezavantajı dışında arka kısmın oldukça ferah ve rahat olduğu yönünde. Arka kısımda şaft tüneli yüksekliği olmamasının da bu rahatlıkta büyük etkisi bulunuyor.
97 oktan benzin kullanılması önerilen aracın yakıt deposu 50 litre hacminde. Uzun yol tecrübelerimde şaşkınlıkla elde ettiğim sonuçlar bu aracın performans ve ekonomi anlamlarında bana çift karakterli olduğunu göstermiştir. 
Öyleki; İstanbul – Fethiye yolculuğumda bir depo ile (50lt) 753km yol kat ettim… Bu yolculukta ortalama hızım 90-110km/h arasında olurken,  Ortalama tüketimim 100km’de 6,7 lt gibi imrendirici bir sonuçla gerçekleşti. Biraz daha dikkatli bir kullanımla bu araçta bir depo ile 800km gitmek hayal değil. 
İstanbul şehir içi trafiğinde 9-10litre civarındaki tüketim, spor ve agresif kullanımlarınızda 12-13lt civarına kadar yükselebiliyor.
Aracın frenlerinin bir Honda’dan beklenmeyecek şekilde iyi olduğunu söyleyebilirim. Öyleki; 100km hızla giderken yapılan ani frenlemede üç kanallı ABS ve EBD (Elektronik Fren Gücü Dağılımı) sayesinde 37 metre gibi iyi bir referans aralığında durabiliyorsunuz. Daha önce kullandığım Audi A4 Quattro aracımda aynı değerlere(37m) sahipti.
Bu kasanın dört kapılı versiyonunun 2001 yılında katıldığı EURO NCAP çarpışma testlerinde 4 yıldız aldığını görüyoruz. 2001 yılında zorlu şartlar altında yapılan bu testin günümüz esnek koşullarında yapılması durumunda ise rahatlıkla 5 yıldızı alabileceğini söyleyebilirim.
Sürücü ve yolcu hava yastıkları bulunan araçta tampon ve kapılarda güvenlik barları mevcut. Arka park sensörü ile, İmmobilizer ve merkezi kilit sistemiyle donatılan araçta, kapıları dışarıdan kilitlediğinizde açık camlarınız otomatik olarak kapanıyor.
Çoğu kullanıcısının kısa aralıklarla tecrübe ettiği EP3 Type-R’ın, kapalı garajında yılda birkaç kereliğine dahi olsa kullanmak için muhafaza eden kullanıcıları da bulunuyor.  Sahip olduğunuz Type-R, biraz bilinçli ellerde kalmış ve kendisine gerekli bakımlar zamanında yapılmışsa, ilk günkü kondisyonundan ve ihtişamından taviz vermeden yıllara meydan okurcasına kalabilmiş olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.
Motor mekaniğinde ve şanzımanında kronik bir sorun bulunmayan ve günümüzde de genelde sorunsuz olan EP3’ler, amatörce yapılmış motor modifiyesi ve dikkatsiz kullanıma maruz kalmadığı sürece çok uzun km’ler boyunca sadece periyodik bakımlarını yaparak kullanabileceğiniz bir araç. 
Kozmetik anlamda zaman zaman yapacağınız ufak dokunuşlarla aracı daha canlı ve çekici hale getirebilirsiniz. Örneğin sürücü koltuğunun oturma kısmında zamanla deformasyon oluşabiliyor veya direksiyon derisinin yenilenmesi gerekebiliyor. Aynı şekilde el freninin ucundaki boya zamanla aşınabiliyor. Tüm bunlar küçük bütçelerle eski haline getirilebilen ve bu esnada araçtan büyük zevkler almanıza sebep olan uğraşlar oluyor. Şunu da belirtmeliyim ki, çoğu kullanıcı için kozmetikten ziyade Type-R EP3 bir performans aracıdır. Ancak eğer sizde benim gibi çok titiz ve özenli bir kullanıcıysanız bahsettiğim ufak pürüzler gözünüze batabilir ve onları düzeltme yoluna gidebilirsiniz.
2004 yılında EP3 bir makyaj geçirdi. Teknik ve yürüyen aksamda bir değişiklik olmazken, görsellik anlamında farlar mercekli hale çevrildi, döşemlerde kırmızı renge yer verildi ve ön tampon tasarımında farklılığa gidildi. Piyasadaki makyaj öncesi üretilen birçok araca(2002-2003) tutkunları tarafından makyaj sonrası değişiklikler ilave olarak eklenmiştir. Benim aracımda makyajlı görünüme sahip.
Bugüne kadar oldukça fazla ve hızlı araç tecrübe etmiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Type-R’a her binişinizde aracı ilk aldığınız günkü heyecanı tekrar tekrar yaşıyorsunuz. Yolda ilerlerken sizin rakibiniz olmayı hayal eden araçlara, küstahça içten gülümsemeleriniz aracın karakteristiğinin size yansımasının sadece bir sonucu. VTEC açılması sürücüde adeta bir bağımlılık yarattığından, ayağınızın altındaki gücü dizginlemek böyle bir araçta pekte mümkün olmayabiliyor.
Aracın tuning konusundaki başarıları hakkında buradan çok fazla detaya giremeyeceğim ama bu işle ilgilenenler bu araçların tuning camiasında ne kadar değerli olduğunu ve yapılan çalışmalara ne kadar iyi sonuçlar verdiğini mutlaka bilirler. İşi birkaç gömlek yukarı taşımış, Turbo uygulamaları içeren projeler dahi görmek mümkün.
Tramer sistemi ile EP3’lerin yıldızlarının pekte barışmadıklarını söyleyebilirim. Öyleki; aracın 2 veya 3 katı değerinde hasar kayıtlı araçlara dahi rastlamak mümkün. Bu konuda detaylı bir araştırma ile neredeyse tramer kaydı olmayan bir araç aldığım için kendimi şanslı görüyorum. Tramer kaydı olsa da piyasada çok iyi toparlanmış ve kondisyonu çok iyi araçlara rastlamak da mümkün.
Aracın efsaneleşen ve koleksiyon olma yoluna doğru giden bir piyasası mevcut. Bana göre bu araç, yakaladığı bu trend ile, size verdiği haz ve keyfin yanında, bir çok ekonomik enstrümana göre daha iyi bir getirili yatırım aracı olarak da düşünülebilir. Aracın temiz olanlarının piyasa değeri,  45-55bin TL aralığına oturmuş durumda. 
Honda markasını ayrı bir yere koymamdaki mühendislik harikası modellerden ikisinden birini(S2000-Type-R) genel anlamda imkanları el veren herkesin kısa süreliğine dahi olsa alıp kullanmasını şiddetle önereceğim bir araç...

Aracın muhteşem sesi eşliğinde çektiğim 0-100km hızlanmasını aşağıdan izleyebilirsiniz;

İyi Sürüşler