25 Kasım 2013

Audi A4 2.0 TFSI Quattro S-Line

 Audi A4 2.0 TFSI Quattro S-Line

Hayatta, farkındalığı yüksek insanları heyecanlandıran özel otomobiller vardır...
Gözlerin daima üzerinde olduğu, yanımızdan geçip gittiklerinde ufukta kaybolana kadar ardından tatlı bir tebessümle izlediğimiz...

Mitsubishi Lancer 1.8 CVT aracımdan sonra, bu heyecanı devam ettirmek adına uzun araştırmalar ve incelemelerim sonucunda üçüncü nesil bir (B7) Audi A4 2.0 TFSI Quattro S-Line almaya karar verdim.
  • Audi olması yetmezdi, A4 olmalıydı.
  • A4 tek başına yetmezdi, Turbo olmalıydı.
  • Turbo tek başına yetmezdi, Quattro olmalıydı.
  • Tüm bunların birleşimini safkan bir alt yapıda bir zırh ile araca giydirmek gerekirdi, o sebeple S-Line olmalıydı…
Benim gibi sıklıkla Uzakdoğu üretimi araçları tecrübe etmiş kullanıcıların, Alman otomobillerine geçişinde bir alışma evresi gerekiyor. Kendinize bu konuda esneklik göstermeli, zaman tanımalısınız. Öyleki; Araca biniş inişler, oturma pozisyonu, konsol erişimleri, direksiyon hafifliği, güvenlik konuları gibi birçok detayda farklılıkları daha ilk kullanımda gözlemlemeniz mümkün. 
Bu gözlem sonucunda bir tarafın işinde daha iyi veya kötü olduğundan ziyade, günümüzde ne kadar globalde olsa insanların yaşadıkları bölgelerle farklı olduklarını ve bu farklılıklarını ürettikleri çıktılara yansıttıklarını görüp insanın yaratılışındaki zenginliği ve mucizeyi görebiliyorsunuz.
İkinci el bir Audi alıyorsanız, aracın kullanım kılavuzları, broşürleri konularında ilk sahiplerinin maalesef ki bu dokümantasyonu muhafaza etmede ne kadar bonkör davrandıklarını görebiliyorsunuz. Konuştuğum yazıştığım onlarca kişi aynı dertten muzdarip. Zira her ne kadar online olarak bu ihtiyaç giderilebilse de el altında bir kitabın olmaması büyük eksiklik.  Sonuç; Audi kullanıcı profili, araçlarının kullanım kılavuzlarına ve genel dokümantasyonuna önem vermiyor saklamıyor. Veya çok iyi saklıyor satarken dahi alıcısına teslim etmiyor :)
Bu araçla trafikte ilerlerken epey bir saygın oluyorsunuz ve yol vereniniz bir hayli fazla oluyor. Bunun sebebi 0-100’ünün 7 saniye civarında olması değil. Öndeki 4 halkadan kaynaklı. Bu markanın farklı bir prestiji var. Bmw ve Mercedes’ten de farklı bir prestij bu. İçinde biraz mütevazilik, alçak gönüllülük, biraz teknik bilgi, biraz olgunluk barındıran…
A4’ün kalbi uzunlamasına yerleştirilmiş direkt benzin enjeksiyonlu 1984cc, 200Hp ve 280Nm değerlerine sahip turbo motordan oluşuyor. Maksimum gücünü 5100 devirde veren araç, maksimum torkuna ise 1800 devirde ulaşıyor. Aynı motor bu ailenin birçok spor aracında karşımıza çıkıyor (Golf GTI, Leon Cupra vb.). 
Dördüncü nesil A4’lerde (2009 Yılı ve sonrası) bu motor 211Hp olarak karşımıza çıkıyor. Motorda ve yürüyen aksamda çok büyük değişiklikler olmazken, en büyük farklılık vites sisteminde S-Tronik(DSG) ile çift kavramalı şanzımana geçiş olmuş. Tabi çift kavramalı şanzımanlarda sıklıkla karşılaşılan sorunlar bir önceki yani şuan sahip olduğum ve incelemesini gerçekleştirdiğim B7 kasada neredeyse karşılaşılması pek mümkün olmayan arızalar.

TFSI (Turbo Fuel Stratified Injection)Turbo beslemeli direkt benzin enjeksiyonlu motorun çalışma prensibini biraz açıklamak gerekirse;  yakıt, talebe bağlı olarak kontrol edilen yüksek basınçlı bir pompa ile sağlanan bir ortak yakıt sistemi yoluyla püskürtülüyor. Emme supaplarının arasında yer alan bir enjektörle yakıt doğrudan yanma odasına milisaniyelik hassasiyetle ve 110 bara varan basınçla püskürtülüyor. Yakıt/hava karışımı yanma odasında bütünüyle homojen bir şekilde dağıtılıyor. Bu da TFSI motoru diğer motorlardan ayıran ve bütün motor devirlerinde yüksek performans sağlayan en önemli özelliği oluyor.
Düşük sürtünmeli supap iteceklerine sahip silindir başlıkları, atmosferik beslemeli FSI motorlara göre daha fazla hava akışı sağlayan değiştirilmiş bir emme manifoldu şekline sahip. Bu da hem daha yumuşak çalışma hem de daha iyi vuruntu direnci ve verimlilik sağlıyor. Bu sayede turbo motor 10.5:1'lik sıkıştırma oranına ulaşıyor. Böylelikle hem atmosferik beslemeli hem de konvansiyonel turbo motorlara göre termodinamik verimliliğin arttırılmasında önemli bir rol oynuyor.

Motor bloğu GG 25 gri dökme demirden üretiliyor; bu madde hem yüksek basınca dayanıklılık hem de mükemmel ses özellikleri sağlıyor. Krank milinin iki katı hızda dönen iki dengeleyici şaft da motorun sakinlik özelliğini telafi ediyor. Motor gücü krank mili tarafından üçgen bir zincirle aktarılıyor; bu zincir hem yağ pompasını hem de dengeleyici şaftları hareket ettiriyor. Bu önlemler sonucunda dört silindirli turbo beslemeli bir motor için çok iyi titreşim özellikleri elde edilmiş olunuyor. 
Maksimum tork değeri olan 280Nm, 1800 d/d ile 5000 d/d arasında elde edilebiliyor. Bu son derece geniş tork eğrisi, bir yandan çok az vites değiştirerek düşük yakıt tüketimiyle kullanmayı, bir yandan da güçlü bir hızlanma ve anında güç elde etmek için çok hafif bir gaz pedalı hareketinin yeterli olmasını sağlıyor.

Araçta Alman üretici ZF'nin üretimi olan ZF 6HP19A kodlu Tiptronik 6 ileri vitesli yağlı sistem otomatik şanzıman bulunuyor. ZF firması GETRAG'ın en büyük rakiplerinden biri ve Şanzıman konusunda oldukça kaliteli bir üretici. Öyleki, incelediğim araçtaki şanzıman sorunsuzluğu ve sağlamlığının, 2010'lu yıllardaki S-Tronic(DSG) şanzımanlarda dahi olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Direksiyonun arkasındaki F1 butonları ile motorun uyumu gayet güzel çalışıyor. Bu aracın kalkışında ve ani ara hızlanmalarında vitesi “S”(Sport) konumuna almanızı öneririm. Zira D modunda da agresif sürüşler yapılabiliyor fakat genel olarak bu araçta da D modu genel anlamda ekonomi ve konforlu sürüş üzerine kurulu.
Vites geçişleri CVT’yi hatırlatırcasına hissedilmeden gerçekleşiyor. D modunda 1.800devri geçmeden yakıt tüketimi adına çok makul ve ekonomik değerler elde edilebiliyor.
Spor sürüşlerde araç devir kesiciye girdiğinde çok kısa bir bekleme süresi görüyorsunuz (0,2sn civarında, normal kullanıcılar belki çok farkedemeyebilirler) Bunun sebebi, aracın şanzımanının tiptronik ve yağlı sistemden oluşuyor olması.
Spor sürüşlerde vites kolunu “S” moduna alarak ihtiyacınızı gidermenizi öneririm. Aksi halde tiptronik oluşu sebebiyle F1 kulakçıkları zaman kaybetmenize sebep olabilir. CVT şanzımanlardaki gibi saniselik tepkiler beklerseniz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
Kullanılan şanzımanla ilgili daha detaylı teknik bilgiyi, üretici ZF'nin kataloğundaki bu linkten temin edebilirsiniz.

Gelelim aracın belkide en can alıcı noktasına; Torsen T-2 Quattro sistemine...
Araç sürekli tüm tekerleklerden çekiş sistemine sahip(AWD).  Dağılım %60 arkadan itiş, %40 önden çekiş şeklinde. Bu çalışma prensibinin hayata geçebilmesi, müthiş bir teknolojiye bağlı; Bu teknolojinin adı, Torsen-diferansiyali. İngilizce "torque" (tork) ve "sensing" (hissetme) sözcüklerinden türetilmiş. Torsen-diferansiyali, elektronik yardım olmaksızın kendini kitleyebilen salyangoz çarklı bir şanzıman. Sekiz adet hareketli salyangoz çark sürtünmeye tepki vererek, Torsen-diferansiyelini bir tür mekanik bilgisayara dönüştürüyor. 
Fazla yer kaplamayacak şekilde, ön ve arka aks arasında şanzımanın içinde konumlandırılmış ve Audi'nin boyuna yerleştirilen motorlarında, ön ve arka aks arasında değişebilen güç dağılımını ayarlıyor. Torsen-diferansiyeli tekerleklerin patinaj yapacağını "hisseder" ve çekici gücü saliseler içinde diğer aksa yönlendirir. Ayrıca ön ve arka aks arasında "gerilmeyi" önlemek amacıyla, devir farklılıklarını dengeliyor.

Bu farklılıklar örneğin virajlarda oluşuyor, çünkü daha büyük bir daire çapını kat etmek zorunda olan ön tekerlekler daha hızlı dönmektedir.

Ayrıca bu araçtaki iki akstaki elektronik diferansiyel kilidi (EDL), gerektiğinde tekerleklerin patinajını aks bazında önler. Birden fazla tekerlekte hız farklılıkları olması durumunda böylece güç tek bir tekerlekte yoğunlaşır.

Quattro çekişli bir araç, tamamen kendine özgü bir üstünlüğe sahip. Quattro sistemi, motorun tek bir beygir gücünü ya da bir Nm torkunu heba etmeden, yüksek motor performansının her sürüş koşulunda yola aktarılmasını sağlıyor. Dördü birden quattro çekişi itici gücü dört tekerlek arasında paylaştırıyor. Böylece tekerlek başına yola aktarılan toplam güç azalıyor ve araç virajlar ya da ıslak zemin gibi olağanüstü koşullar altında bile yol duruşunu koruyor.

Araç S-Line olduğu için, lastik ebatı olarak aracın standart fabrika çıkışında 235X45X17 ölçüleri yer alıyor. Yine S-Line olması sebebiyle akranlarından 3cm yere daha yakın ve sert ayarlanmış spor süspansiyon sistemi mevcut.
Önemli bir notu bu noktada belirtmek istiyorum; Spor süspansiyon iç S-Line seçeneği ile birlikte gelen bir özellik. Sadece dış S-Line olan araçlarda spor süspansiyon bulunmuyor. Spor süspansiyon olmayan araçlar yolda yeterince basık görünmedikleri için agresif görünümden ve spor kullanımından uzaklaşmış oluyorlar.
Bir aracın İç S-Line'a sahip olup olmadığını şunlara bakarak anlayabilirsiniz; Spor yarı deri koltuklar(Koltuklarda S-Line İşlemesi vardır), 3 kollu Spor direksiyon (Direksiyonun alt kısmında S-Line kabartması vardır), İç tavan döşemesi koyu gri rengindedir, araç daha serttir (spor süspansiyon sebebiyle) vb.
Kasislerde veya bozuk yollarda içeriye ses almayan, sert yapısına rağmen oldukça konforlu bir sürüş karakteristiğine sahip. 
Araçta 17’’lik S-Line 9 kollu bijon kilitli çelik jantlar fabrika çıkışlı olarak araçta yer alıyor.
 
Performanslı bir kullanım istiyorsanız Turbonun devreye girmesi yeterli oluyor. 1800 devirden itibaren ayağınızın altındaki 200 beygirlik büyük gücü her an hissedebiliyorsunuz. 1800 devirden önce araçta herhangi bir yığılma veya kararsızlık olmazken bu şekilde kullandığınız zaman yakıt tüketimi anlamında beklenmedik şekilde ekonomik değerler elde edebiliyorsunuz.  
Gaz pedalının sonunda kick down için bir boşluk bulunuyor. Hangi viteste olursanız olun gaza o aşamaya kadar bastığınızda aracın adeta zincirlerini kopartarak çıldıran bir boğa edasıyla vites küçülterek şahlandığını görüyorsunuz. Quattro olması ve dağılımın %60’ının arkada olması sebebiyle de sizi içinizden tutarak keyifle birlikte bir anda öne fırlattığına şahit oluyorsunuz. Öyle ki, ani gaza basmalarınızda acaba aracı durdurabilecek miyim izlenimine kapılıyorsunuz. Bu noktada 100 km/s hızda 37 metre gibi kısa bir mesafede aracı durdurabiliyorsunuz. Bu durma mesafesinin rakiplerinden (Bmw 3 - Mercedes C) 1 metre daha iyi olduğunu belirtelim.

Aracın hızı hissettirmeyen bir yapısı var. Öyleki, bazen yavaş olduğunu düşündüğünüz anlarda dikiz aynasına baktığınızda trafiği veya beraber yürüdüğünüz bir araçla aranızdaki oluşan farkı gördüğünüzde hızınızı anlayabiliyorsunuz.
0-100 km/s hızlanmasını 7,5 saniye gibi bir değerde tamamlayan aracın katalog verisi olarak son hızı 235 km/s olarak gösterilse de, otoyol denemelerinde rahatlıkla 260’lı değerleri görebiliyorsunuz.
A4 2.0 TFSI performans anlamında Chip Tuning ve diğer modifiyelere çok olumlu sonuçlar veren bir yapıda olması sebebiyle tuning dünyasında tanınan, bilinen bir ünvana sahip.
İlk bakışta eksik parça varmış gibi görünen aracın ön sis farlarının iç kısımlarındaki boşluklar, kasıtlı olarak intercoolera hava girişi için bırakılmış alanlardan oluşuyor.
Arkadaki egzoz çıkışları aracın genel karakteristiğini ve gücünü gösterir biçimde tasarlanmış. Bu nesil araçların güçlü versiyonlarının bu şekilde çift çıkışa sahip olduğunu ve trafikte bu araçların hüsranına uğramamak için fazla sıkıştırılmaması gerektiğini biliyoruz :)



Üçüncü nesil A4 (B7) 2001 yılında Euro-NCAP çarpışma testlerinde 4 yıldızla değerlendirildi. Rakipleri Bmw 3 Serisi ve Mercedes C serisinin de aynı şekilde 4 yıldızla değerlendirildiğini görüyoruz.

Bu çarpışma testlerinde son yıllara nazaran eskiden yıldız almak ya daha zordu, ya da günümüzde işin sırrını çözen firmalar A-B sınıfı araçlarına dahi kolaylıkla 5 yıldız alabiliyorlar. İşin sırrımı çözüldü, yoksa eskiden NCAP kriterleri daha mı az esnek ve katıydı ona siz karar verin
lütfen…
Aracımda ABS, EBD, Fren destek sistemi, ESP, ASR, Elektronik Diferansiyel Kilidi (EDL), Sürücü, Yolcu, Yan ve Perde hava yastıkları olmak üzere toplam 6 adet hava yastığı bulunuyor.
 
Araç 2005 model olmasına karşın iç mekanda kullanılan malzemeler marka kimliğine yakışır düzeyde. Üretiminin üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen kaliteli bir işçilik ve malzeme kullanıldığını rahatlıkla görebiliyorsunuz.
Aşınma anlamında sadece klima bölmesindeki butonlarda renk solmasını görebiliyorsunuz. Bu kısımlarda daha kaliteli aşınmayacak butonlar kullanılabilirmiş. Bunun yanında güvenlik özelliklerinin yanısıra,  otomatik çift bölmeli kliması çok güzel çalışıyor. Tüm camlardaki buğular saniyeler içinde kayboluyor. İlk kez bir araçta klimayı çalıştırdığımda motorla senkron olmadığına şahit oluyorum. Klimayı açtığınızı kesinlikle üfleme sesi dışında hissedemiyorsunuz (200Hp arabada olsun o kadar dediğinizi duyar gibiyim:)).
Direksiyonun boyutu çok iyi ayarlandığı için çok kolay bir tutuş ve sürüş zevki veriyor. Yine direksiyon derisinde en ufak bir aşınma olmayışı ve 2013 modellerde dahi aynı direksiyonun kullanıldığı dikkatimden kaçmıyor.
Araç S-Line olması sebebiyle koltukları tamamen spor araçlardaki tarzda dizayn edilmiş ve araca ilk binişinizde direk gözünüze çarpan S-Line logoları ile karşılaşıyorsunuz.
 Genel olarak deriden oluşturulmuş koltukların oturma bölümleri kumaştan ve ön koltukların ön bölmeleri uzatılabilir tasarlanarak uzun yolculuklarda daha rahat edilmesi sağlanmış.
Koltukların arka kısımları 3 büyük markadan alışık olduğumuz üzere sert plastikten oluşuyor ve ayak çarpmalarında vb. iz bırakmıyor. Buna rağmen ben aracımda oğlumun çocuk koltuğunun önündeki koltuğa arka korumalık takıyorum :)
Tüm kapılarda S-Line metalik çıtalar bulunuyor. Araçta orta ve yüksek hızlarda yol ve motor sesini pek duymuyorsunuz. Üst devirlerde spor ruhunu yansıtan Turbo üfleme sesi adeta size senfoni sunar şekilde içeriye yansıyor.
Sıkışma önleyicili çift kademeli anahtardan açılıp kapatılabilen elektrikli camlar, elektrikli aynalar, sis farları, gündüz farları(DLR), ısı yalıtımlı camlar, uzaktan kumandalı merkezi kilit, yükseklik ayarlı ve bel desteği elektrikli ön koltuklarlar, Bi-Xenon(kısa-uzun tek mercekte) farlar, Far yıkama, far ve yağmur sensörleri, otomatik kararan dikiz aynası, iç ve dış alarm sistemi, önde ve arkada saklama hazneli kol dayamalar, bardaklık, Audi Concert 2 Radyo/CD çalar, arka kapılarda çocuk kilitleri, bijon kilidi, ilk yardım çantası ve reflektör, yol bilgisayarı, hareket halinde otomatik kilitlenen kapılar gibi sürüşü ve konforu arttıran özelliklere sahip. Bagajı 460 Lt ile D segmenti için fena sayılmayacak bir hacime sahip.
Aracın anahtarı sustalı ve üzerinde bagaj açma işlevi de yer alıyor. Yine anahtar ile tüm camlar açılıp kapatılabiliyor.
Aracın ses sistemi genel anlamda oldukça başarılı. Benim aracıma önceki sahibi tarafından “Focal” marka profesyonel ses sistemi uygulanmış. Amfiler ve bagajdaki kabinli woofer sayesinde oldukça  kaliteli bir ses almaktayım. Aracın sıfır alınırken opsiyon dahilinde sunulan “BOSE” marka ses sisteminin de epey övgüsünü okumuştum. Öyle bir araç alındığında ses sistemi ile oynanmasına gerek olmadığını düşünüyorum. 
Aracımda fabrika çıkışlı orijinal ana ünite olarak “Audi Concert 2” kullanılmış. Maalesefki Mp3 formatındaki dosyaları okuyamıyor. Yine bir maalesef daha ana ünite sadece bir adet cd alabiliyor. Bilgisayardan kendi oluşturacağınız Cd’lerde, dinleyeceğiniz parçaları WAV formatında kaydetmeniz gerekiyor, aksi halde çektiğiniz Cd’leride dinleyemiyorsunuz.
Ana ünite üzerinden diğer tüm akustik ayarlamaları gerçekleştirebiliyorsunuz ve Ses Sitemini direksiyondan kumanda edebiliyorsunuz.
Aracın boş ağırlığı 1536 Kg. Biraz hızını aldıktan sonra çok az gaz vermelerle rahatlıkla yol alabiliyorsunuz. Bunun sonucunda Kartal-Bostancı arası yolculuklarımda(bu aralıktaki mesafe yaklaşık 12km) 90km/hız ile, 7,3 lt gibi bir ortalamayı yakalayabiliyorum.
Şehir içi yoğun trafikte ise 11-12 lt gibi değerleri genel ortalama olarak ölçümlüyorum. “S” modundaki agresif kullanımlarda ise ortalama 14 lt civarında gerçekleşiyor. Bu değerlerin 2.0 Turbo ve 200Hp’lik 4 çeker bir araç için makul seviyeler olduğunu düşünüyorum. Araca yeni nesil LPG sistemi uygulayan ve memnun olan kullanıcıların olduğunu gördüm. Hafta içi çok kullanmayacak olmam sebebiyle yukarıda verdiğim değerler bu konfigürasyondaki ve D segmentindeki bir araç için bana oldukça makul geldi. Şüphesiz ki bu değerlere aracın düşük sürtünme katsayısının da(0.33) etkisi çok büyüktür. Aracın Yakıt deposu 63 litre ve CO2 emisyon değeri 226 g/km.
2004 yılında üretimine başlanıp 2007 yılında diğer nesline geçilen, ülkemizde de 2005 ve 2008 yılları arasında satışı gerçekleştirilmiş olan üçüncü nesil (B7) Audi A4 2.0 TFSI Quattro’yu tercih etme aşamasında yaşından ve kilometresinden ötürü tereddüt yaşayabilirsiniz. Fakat bu tereddütlerin, bakımlı bir aracın içine oturup kullandıktan sonra yersiz olduğunu göreceksiniz.
Araç hali hazırda spor bir tasarıma sahip. Siz ekstra olarak ona bir zırh giydirmek isterseniz, S-Line olanından tercih etmelisiniz. Audi olması münasebetiyle aracın toplumda bir sempatisi ve olumlu yansıması var. İkinci elde sıfırlarına nazaran çok uygun fiyatlara edinebileceğiniz bu güzel tecrübeyi tüm otomobil tutkunlarına tavsiye ederim...

28 Mart 2013

Mitsubishi Lancer 1.8 INTENSE CVT

 Mitsubishi Lancer 1.8 INTENSE CVT

Bazı insanlar vardır…
Girdikleri ortamlarda, konuştukları topluluklarda her zaman dikkatler onların üzerindedir. Farklı bir farkındalıkları vardır. Herkesler onlardan bir şeyler almaya, esinlenmeye çalışır.  
Bazıları buna Karizma diyor…
İşte bu kez sahip olduğum ve inceleyeceğim Otomobil de tıpkı yukarıdaki anlatımımı simgeliyor.

Tekrar bir Mitsubishi ile karşınızdayım…
Honda City aracımdan önce kullandığım Mitsubishi Colt, bende derin izler bıraktı ki tekrar Mitsubishi’ye döndüm diye düşünebilirsiniz. Uzun zamandır hayallerimi süsleyen bu aracın incelemesini diğerleri gibi bir oturuşta değil, günlerce üzerine ilaveler yaparak tamamlıyorum.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu araçta kendinizi safkan bir spor otomobilde gibi hissediyorsunuz. Size bunu hissettirecek çok fazla detay düşünülmüş. Performansından  yol tutuşuna, konforundan güvenliğine, heybetli görüntüsünden yakıt ekonomisine, tüm detaylar Mitsubishi Mühendisleri tarafından incelikle dokunulmuş. 1.5 ve 1.6 Lancer’dan her anlamda farklı olan 1.8 Lancer, tamamen kendine özgü yapısıyla ülkemizdeki Lancer modellerinin içerisinde Evo X’den sonraki en güçlü seçenek olarak karşımıza çıkıyor.
Araç, spor görünümü ve rengi sebebiyle trafikte dikkatleri üzerine toplayan bir yapıya sahip. Çoğu zaman insanların aracı birbirine gösterdiklerine şahit oluyorsunuz. Park ettiğiniz yerlerde çocuklar yanaşıp “kaç yapıyor abi bu” diye sorabiliyorlar. Ülkemizde 2009 ve 2011 yılları arasında toplam 161 adet satılmış olan bu aracı her sokakta veya yolda görme şansınız ne yazık ki yok.
Benim aracımda diğer tüm 1.8 Lancer’lar gibi ruhsatta INSTYLE diye geçse de, esasen INTENSE modeli. 2009 yılından beri ülkemize getirilen aracın sıfırının fiyatı 75bin TL dolaylarında.
İkinci el olarak aldığım aracın rengi Yakut Kırmızısı olarak geçiyor ve lansman rengini taşıdığı için biraz şanlı olduğumu söyleyebilirim.  Bana göre Lancer’a en çok yakışan ve aracı gösteren renkler Kırmızı ve Beyaz seçeneği. Siyahta asil duruyor fakat aracın hatlarını tam olarak belli etmiyor diye düşünüyorum.
1.8 Lancer, diğer 1.5 ve 1.6 Lancer’lara göre çok farklı donanım özelliklerine, yol tutuşuna, motor performansına, ses sistemine ve dış görünüme sahip…
 
Daha önce bir Mitsubishi kullandığım için şu iki detayı çok iyi biliyordum,

Temiz bir Mitsubishi alarak;
  1. Performans anlamında her zaman kağıt üzerindeki değerlerden çok daha fazla performans elde edeceğimi,
  2. Yakıt tüketimi anlamında yine kağıt üzerindeki değerlerden düşük değerler elde edeceğimi biliyordum. Bu sebeple Lancer 1.8 CVT bana göz kırpıyordu…

Aracın kalbi 1798cc, 143Hp ve 178Nm değerlerine sahip 4B10 kodlu MIVEC motordan oluşuyor. Maksimum gücünü 6000devirde veren araç, maksimum torkuna ise 4250devirde ulaşıyor.
Düşük devirlerde sakin ama kendinden emin ilerleyen araç, ara hızlanmalarda da gaza sonuna kadar basmanıza gerek olmadan aracı istenilen hıza taşıyabiliyor. 
Gelelim üst devirlere, yani 4-6bin devir bandına…
Burada küstahça bir gülümseme attığımın farkındasınız biliyorum. Evet, araç Direksiyonun arkasındaki gerçek Magnezyumdan üretilmiş kulakçıklarla kullanılmaya başlandığında bu devir aralıklarında adeta çıldırıyor diyebilirim. 
Spor modda kullandığınız zaman aracın Hiç bitmeyen bir gücü var izlenimine kapılıyorsunuz. 1.8 ve 143 beygirin hakkını spor moddayken daha keyifle aldığınızı söyleyebilirim.
D modunda ise araç daha çok ekonomi yapma amaçlı çalışıyor. D modundaki kullanım durumunuzu belirli aralıklarla takip eden INVECS III teknolojisi, sizin aracı sürme karakteristiğinizi kaydedip ona göre bir performans sergiliyor. D modunda aracı çok agresif kullanırsanız, araç her daim fırlamaya hazır bir kısrağa dönüşüyor ve tüketimde buna bağlı olarak artıyor. Gaza sonuna kadar bastığınızda devir 6bin civarına kadar çıkıp sabitleniyor ve bu sırada araç çıldırırcasına ivmelenmeye devam ediyor. Benim size önerim kendi kullanma stilim olan, D modunda ekonomi yapma odaklı sakin kullanım, bu sayede düşük yakıt tüketimi elde etme, agresif kullanma ihtiyaçlarında ise spor moda geçme. Bu arada belirtelim, Vites kolu üzerinde Spor modu yer almıyor, Siz kulakçıklarla oynamaya başladığınız an araç spor moda geçmiş oluyor. Sağ Magnezyum kolu kendinize bir süre çekili tuttuğunuzda tekrar D moduna geçmiş oluyorsunuz.
Spor modda ayrı bir karaktere bürünen Lancer, 0-100 ve son hızlarda D moduna göre çok daha iyi zamanlar elde etmenizi sağlıyor.

Genelde yol tutuşu iyileştirmek için modifiye anlamında yapılan “Kule Gergisi” bu araçta standart olarak geliyor. 18'' jantlar ile birlikte araç yolda adeta süzülerek yol alıyor. Lancer 1.8 virajlarda ve ani manevralarda size sonuna kadar güven veriyor.  ASTC(ESP) istenildiği zaman kapatılıp açılabiliyor. Ben her daim açık kullanıyorum. Lastik ebatı olarak aracın standart fabrika çıkışında 215X45X18 ölçüleri yer alıyor.
Araçta Çok kollu süspansiyon kullanılmış ve 1.8’de süspansiyonlar spor olarak ayarlanmış durumda. Bu sebeple Yol tutuş çok başarılı bir hale gelmiş. Lastik yanak ebadı 45 olmasına karşın, darbeleri emen ve kabine çok fazla iletmeyen bir yapıya sahip. Diğer 1.5 ve 1.6 modellerine göre daha farklı bir yalıtım sistemi uygulanmış. Camları kapattığınız zaman adeta dış dünya ile irtibatınız kopuyor diyebilirim. Orta yükseklikteki hızlarda dahi içeriye rüzgar sesi vb. almıyorsunuz.
 
Lancer 1.8’de diğer 1.5 ve 1.6 Lancer’da kullanılan klasik 4 ileri Otomatik şanzıman kullanılmıyor
Genel olarak sorunsuz şanzımanlar kullanan Mitsubishi, Colt’da dünya devi Getrag ile çalışırken, Lancer 1.8’de Otomatik Vites olarak Japon menşeili Jatco’nun üretimi olan CVT şanzımanı kullanıyor. Aynı şanzıman yurt dışındaki 2400cc Lancer’larda da mevcut. Jatco daha önce incelediğim 2.0 Ford Mondeo TDCI Otomatik Şanzımanında gözüme çarpmıştı. Belki biliyorsunuzdur, dizel 2.0’lık Mondeo motoru çok yüksek tork değeri(340Nm) sunuyor ve buna karşın Otomatik Şanzımanı hiç sorun çıkarmıyor. Bu kadar yüksek torka rağmen bir şanzıman sorun çıkartmıyorsa benden tam puan almayı hakkediyordur. Lancer 1.8’de 6 ileri kademeye sahip şanzıman F1 olarak direksiyonun arkasındaki Magnezyum kulakçıklar sayesinde Spor modda kullanılabiliyor. D modunda şanzımanın CVT olması sebebiyle 1500 devirde tüm şehri dolaşabiliyorsunuz. Ani gaza basmalarda devir örneğin 5-6 bin devirde sabit kalırken hız sürekli artıyor. Şanzımana kısa bir süre içinde alışabiliyorsunuz ve adeta araç, şanzıman ve siz arasında bir bağ oluşuyor.
Bu bağ sonrasında şu izlenimi elde ediyorsunuz; Araç D modunda ağırbaşlı beyefendi bir yapıda yolda süzülerek ilerliyor. Spor modda ise, adeta tüm enerjisini bağırarak haykıran bir boğa edasıyla asfaltı kazıyor…
 
Gelelim bu aracın belki de en iyi özelliklerinden biri olan 8+1 Ses Sitemine;
Rockford Fosgate imzalı 650W Premium Müzik sistemi, bu araçta gaz pedalından ziyade sizi heyecana getiren ilk unsur diyebilirim. Bagajda bulunan 10'' lik punch(subwoofer) ile bass vuruşlarını içinizde hissetmenizi sağlıyor.
6 adet CD alan ana ünite üzerinde istediğiniz tüm ayarlamaları gerçekleştirebiliyorsunuz. Direksiyon üzerindeki butonlar ile de ses sitemini kontrol edebiliyorsunuz. Bu araçtaki ses sistemini herhangi bir araca uygulamaya kalktığınızda 2013 yılında 4500TL gibi bir harcama yapmanız gerekiyor. Çok başarılı bir ses sitemi olduğunu yenilemek istiyorum. Daha önce Ford Focus’da kullanılan Sony ses sistemini çok iyi ve yeterli buluyordum, taki bunu dinleyene kadar…
Bluetooth, Far-Yağmur Sensörü, Cruise Control, Soğutmalı torpido, içinde 12 V’luk elektrik girişi olan Kol dayama, AUX girişi, Ön konsolda, kapılarda ve Vites kolunun ön kısmı ile çevresinde karbon kaplama gibi konfor, güvenlik ve sürüşü kolaylaştırıcı birçok özelliğe sahip.
Yakıt tüketimi olarak, hafta sonları yaptığım Maltepe-Beyoğlu geçişlerinde köprü trafiği olduğu halde,  7.3 Lt gibi değerleri yakalıyorum. Çok aşırı dur kalkların olduğu trafikte 9 litre civarı bir tüketim çıkıyor. Durmaksınız gidilen Otoyollarda ise 5-6 litreli değerler kolaylıkla yakalanabiliyor.
Yol Bilgisayarında anlık, ortalama tüketimlerle, kalan yakıtla gidilebilecek mesafe, sıcaklık göstergesi, periyodik bakım hatırlatıcıları, ESP uyarıları gibi bir çok detaya ulaşabiliyorsunuz.

Aracın kapıları oldukça ağır ve kapanırken tok bir ses duyuyorsunuz. Kapı üstleri pahalı araçlarda olduğu gibi bir hayli geniş tutulmuş. Rahatlıkla kolunuzu buraya koyabiliyorsunuz. Tüm kapılarda eşya koyma gözleri bulunuyor. Önde bulunan kol dayama 2 kademeli açılıyor ve içerisinde 12 V aksesuar girişi bulunuyor. Arka kol dayamada arkadaki yolcular için oldukça rahatlık sağlıyor ve iki adet bardak tutucu içeriyor.
 
Aracın torpidosu soğutuculu ve soğutma özelliğini isterseniz açıp kapatabiliyorsunuz. Yine torpidoda ön yolcu hava yastığını kapama düğmesi bulunuyor. Torpidoda aydınlatma olmayışı bir eksiklik sayılabilir. Tüm camlar 2 kademeli Otomatik açma kapamaya sahip. Tüm camlarda sıkışma önleyici özelliğide bulunuyor.
Euro NCAP çarpışma testlerinden 5 yıldız alan araçta Sürücü Diz dahil olmak üzere Toplam 9 adet Hava Yastığı bulunuyor.
400 litrelik Bagaj hacmi sedan bir otomobil için yeterli düzeyde. Aracın kalitesini bagajı açtığınızda da görebiliyorsunuz. Uzaktan kumanda üzerindeki bagaj açma düğmesiyle bagajı açabiliyorsunuz.
Yetkili serviste 1.8 aracınızı bilgisayara bağlatıp kendinize özgü ayarları birkaç dakika içinde  yaptırabilirsiniz, örneğin; Uzaktan Kumanda düğmesi ile tüm camları açıp kapatma, yine uzaktan kumanda  ile kapıları açtığınızda eğer hava kararmışsa farlarınızın da yanması, kontağı kapatıp anahtarınızı çıkardığınızda cam açma/kapama düğmelerinin kaç saniye süreyle aktif kalacağı, kapıların otomatik kilitlenmesi, yol bilgisayarında değişiklikler gibi birçok özelliği açtırıp kapattırabiliyorsunuz.

Bu araçta son derece objektif yaklaşmama rağmen eksiklik olarak sayabileceğim konular çok sınırlı. Bu kadar kaliteli bir ses sistemi için daha yüksek radyo frekans alıcısı konulabilirmiş, zira radyonun bazen ses sisteminin hakkını vermede güçlük çektiğine şahit oluyorsunuz. Bir diğer detay noktada torpido içerisinde aydınlatma olmayışı olarak sıralayabilirim. 

Sonuç olarak, tercih edilmesi aşamasında biraz cesaret isteyen bu araç 1.8 oluşunun hakkını performans, yol tutuş, güvenlik ve konfor anlamlarında fazlasıyla veriyor. Yakıt tüketimi anlamında birçok 1.6 Otomatik benzinli modelden(Honda Civic, Mazda 3, Ford Focus, Opel Astra, Vw grubunun FSI Otomatikleri) daha az yaktığını çok net söyleyebilirim. İstenildiğinde LPG dönüşümüne de olanak tanıyor ve başarılı sonuçlar alınabiliyor. 

Çok kaliteli profesyonel bir ses sistemine sahip bu araç, diğer konfor ve güvenlik ekipmanları ile sizin ve ailenizin güvende yolculuk yapmasını sağlıyor. Fiyat/Performans anlamında sınıfında 1.sıraya oturacak bu model genelde temiz ve titiz kullanılmış olarak ikinci el olarak bulunabiliyor. 

Bu araç için, Sedan aynı zamanda Spor bir Otomobil almak, farklı olmak isteyenler için biçilmiş kaftan diyebilirim.

2016 yılında yeniden aldığım ve incelemesini gerçekleştirdiğim Lancer 1.8 CVT incelemesi aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz;
http://otomobiltestgaraji.blogspot.com.tr/2016/04/mitsubishi-lancer-18-intense-cvt.html





İyi Sürüşler